25 Ocak 2012

The American Astronaut süper film lan

Rahat 10 senedir ne kartopu atmışlığım ne de kardanadam yapmışlığım var. Yine de karın sadece arabaların üzerinde biriktiği, yerlerin çamur olduğu karlı güne üzülüyorum. Kar yağmaya başladığında gereksizce çok sevindiğimden oluyor sanırım. Bu durum üzülüyor oluşumdan daha mantıksız esasında.

Aslında haklıyım lan. Çok fantastik bir şey kar yağması. Bu gezegende gerçekleşen bir doğa olayı değil de Avatar emsali bir filmde birinin yaratıcılığı neticesinde kurgulanarak seyrimize sunulmuş bir şey olsaydı ağzımız açık izlerdik o sahneleri. Gökyüzünden beyaz pamuk gibi bir şeyler yağıyor, etrafı kaplıyor, bilinen görülen ortamlar bembeyaz olmuş, kahramanlarımız bu tuhaf durumla mücadele ediyor... Adam nasıl düşünmüş bunu der, hayal gücüne tapınırdık herifin.

Karlı günün akşamı ana haber bültenlerinde gündüz buzlu kaldırımda kayıp düşen insanların görüntüleri şu tip bir müzik eşliğinde ne çeşit bir haber değeri taşıdığı anlaşılamadan verilir ya. Çok net söylüyorum: O görüntüleri çeken haberci dünyanın en orospu çocuğu insanıdır. Habercilik namına yapılabilecek vicdansızlığın, çıkarcılığın, puştluğun, denyoluğun bu kadar açıkça sergilendiği başka bir durum düşünemiyorum. Bir yokuş bulmuşsun, insanların kayıp düşmesine elverişli olduğunu tespit etmişsin, kameranı kurmuşsun, birilerinin gelip düşmesini bekliyorsun, sonra da bundan para kazanıyorsun. İstesen geçmekte olan birini uyarabilirsin, hatta gidip 1 liraya tuz alır kalıcı çözüm bile üretebilirsin ama sen gözünü para hırsı bürümüş bir sığır olduğun ve ne yapıyor olduğunu sorgulayacak mantığa sahip olmadığın için durup insanların düşmesini bekliyorsun. Biri kuyruk sokumunun üzerine düşsün, omurları kaysın felç geçirsin de aklın başına gelsin. Kaldı ki ben senin bu olaydan daha büyük bir haber çıkarıp önlem almayan belediyeyi suçlayacağından da eminim, hatta ben senin erkenden oraya gelip yokuşa su dökmüş olabileceğinden bile kıllanıyorum. Bir gün kayıp düşeyim de seni sırıtarak beni görüntülerken yakalayayım, bak nasıl yaptırıyorum vicdan muhasebesini taşlı sopalı. Bak nasıl kazandırıyorum seni insanlığa.


İzle şimdi, kafadan beş okur kazandıracağım bloga: "illuminati". Hehehe, kazandırdım.

Şu mevzunun da nasıl bokunun çıktığını az önce youtube'un tuhaf bölgelerine yaptığım ziyarette şu videoyla karşılaşınca farkettim. 6 dakikanızı videoya harcamayın, ben hemen özetleyeyim: Başlığı "McDonalds : Illuminati Exposed" olan videodaki şahıs ayrı ayrı kavanozlar içerisine McDonalds hamburgerleri, McDonalds patates kızartması, normal hamburger ve normal patates kızartması yerleştiriyor. Her hafta bu gıdaların bozularak aldıkları şekilleri görüntülüyor. 8 hafta sonunda diğer ürünler küflenip bozulurken McDonalds patates kızartması ilk gün olduğu gibi bozulmadan kalıyor. Aslında güzel de tespit fakat illuminati? Dikkat ettim video altındaki yorumlarda da "eee ne alakası var lan bunun dünyayı gizliden yöneten örgütle?" diye soran olmamış. Anlaşılıyor ki nerede büyük şirketlerle, aktörlerle, siyaset adamlarıyla bağlantılı bir tespit var, onun adı illuminati. Artık kod, sembol, piramid ayıklamanın bile derdine düşülmüyor.


Dur ben sana gerçekte neden boktan bir hayat sürdüğünü ve süreceğini, neden insanların öldüğünü tek kelimeyle açıklayayım: Kapitalizm.

Nedeni bu kadar basit, dünyada kapitalizm hüküm sürdüğü sürece sürekli boktan şeyler olacak. Deprem olunca evin yıkıldı, öldün mü? Ölürsün tabi, çünkü evin boktan inşa edilmiş, bil bakalım neden öyle olmuş? Çünkü evi diken müteahhit kar etti. Bir evi godzilla gelse yıkılmayacak şekilde yapmak mümkün müydü peki, gayet de mümkündü. Ama onu yapmaya ne müteahhitin parası yeterdi ne de almaya senin gücün.

Kanser mi oldun? Hadi canım? Baz istasyonlarından, petrol yakıtların atmosfere saldığı gazlardan, mısır şurubu ile tadlandırılmış gıdalardan... olmasın sakın. Bunların hepsinin sağlıklı alternatifleri varken sen neden kanser oldun peki, bunları üretenler satanlar kar edecek ki ekonomi dönsün ibiş, neden olacak başka. Sen de o yüzden kanser oldun ve öleceksin, bitti. Bu ürünlerden elde edilen toplam karı bu ürünler nedeniyle kanser olmuş insan sayısına bölsek, belki de 40-50 dolar başına bir adam gitmiştir. Ölünce cennete filan da gitmiyorsun he bu arada uyandırayım, ölüyorsun sadece, game over, doğmadan önce nasıl yoktun yine yoksun, öyle yani. Bir kere yaşıyorsun, ölünce de bitiyor, bir daha yaşamıyorsun. Uykuya dalar gibi ama devamı yokmuş gibi düşün. Puf, vardın, yoksun.

Savaş çıktı. -Aaa, sen yine mi öldün lan yoksa? Hemen de ölüyorsun olum sen ya, ne narin adammışsın. Niye savaş çıktı ki şimdi zaten. Heee, petrol rezervleri filan diyorsun yani, kötü olmuş. Sen de haklısın bomba yanına düşünce tabi, kaçsan kaçılmaz.


Dur bak gelecekten de haber vereyim, boşuna bekleme bu sene dünyanın sonunu: Dandik ve nüfus yoğunluğu olan bir ülkede yaşıyorsan, Türkçe bildiğine göre öyle olduğunu tahmin ediyorum, gitgide emeğinin değeri azalacak ve sınırlı ömrünün büyük bir kısmını daha zor şartlarda daha az karşılık ile çalışarak geçireceksin.

Yetmiyormuş gibi buhranlar da göreceksin. Onun da nedeni çok basit, komploya filan gerek yok. Paranın parayı çektiği ve belirli odaklarda biriktiği bir sistemin tıkanmaması mümkün değildir. Çünkü serbest piyasalarda şirketler bireysel hareket ettiklerinden ve tek başlarına alacakları önlemlerin genel üzerinde büyük etkileri olamayacağından üretici ve tüketicinin aynı kişi olmasından kaynaklanan arz/talep problemlerini gözardı ederler. İş gücünün sömürüldüğü global bir ekonomide kapitalizmin görevi, refahı bir grup insandan alıp başka bir grup insana vermek ve komisyon almaktır. Mesela Çin'deki işçi çocukların refahının tamamını alır, iphonea dönüştürüp sana verir, sen de angry birds oynarsın. Bir süre sonra senin refahının tamamını elde edip daha pahalıya satmanın derdine düşer, çünkü bir şirketin tek varoluş amacı kar etmektir, sosyal öngörülerde bulunmaz. Seni ele geçirdikten sonra sıra bir üst sınıfa gelir. Arasında refah transferi yapılacak insan grupları kalmadığı ve tüketiciler sadece üreticilerden ibaret kaldığında doğal olarak üreticilerin tüketecek alım gücü bulunamayacağından sistem çökecek, önce durgunluk sonra buhranlar yaşanacak, savaşlar çıkacak. Bu üretimin tam otomasyona dönüşmediği iyi senaryo, bir de iş gücüne ihtiyaç biterse o zaman iyice tutmuşsunuz demektir. Siz dandik ülkedekiler bu dediklerimi daha erken yaşayacaksınız, şu anda en fazla refaha sahip olanlar ise en son yaşayacak. Bunların hiçbiri de birilerinin şeytani emelleri, saf kötülükten müteşekkil cübbeli pentagramlı örgütlerin sinsi planları neticesinde gerçekleşmeyecek. Sistemin en altındaki adamdan en tepesindeki adama kadar herkes konumunun gerektirdiğini yapmış olacak, dünyanın sonu geldiğinde suçlusunu bulamayacaklar. Ağzınıza sıçayım sene 2012 olmuş, nasıl hala duruma uyanıp devrim filan yapmadınız lan, mallığın bu kadarı şaşırtıcı gerçekten.


Ortada teori üretmeye, araştırmaya bile gerek duymadan gözlenebilen bu kadar bariz bir yanlış varken sen hala kliplerden filmlerden üçgen ayıklıyorsun ya ne diyeyim güzelim ben sana. He canım he evet üçgen var teletabinin kafasında he, arkada da sex yazıyor evet.


Haftanın filmi(ayın filmi olsun veya, bilmiyorum): The Room

Bu sadece kötü bir film değil, bu kötü filmlerin Citizen Kane'i. Filmin yapımcısı, yönetmeni, her şeyi Tommy Wiseau'dan şöyle bir pasaj sunayım. Film açıklanabilir gibi değil, izleyin sadece, tarifsiz bir sinema deneyimi.

Filmin kendisini buradan. Altyazısını da buradan indirebiliyorsunuz. Buradan da yeni sekme açabiliyorsunuz.


Devamını da oku!>>

10 Ocak 2012

Gel gel tespit yapıyorum

*Sen yürürken arkandan hızlı adımlarla gelen alımlı bayan seni sollayıp önüne geçiyor ya, tam o esnada yavaş yürüdüğünü fark ediyor ve hızlanmak istiyorsun ya, hızlanıp alımlı bayanla aynı ritmi tuttursan havucun peşindeki eşek gibi olacaksın(alımlı bayanın gerçekte istediğinin de bu olduğundan şüpheleniyorum bazen); iyice hızlanıp sen bayanı sollasan anlamsız duracak, onun mazereti var acelesi olduğundan sollamış seni, az önce yavaş yürüdüğüne göre belli ki acelen yoktu, sorarsa nasıl açıklayacaksın bu ani enerji patlamasını. Sırf bu yüzden normalden de yavaş yürümeye başlıyorsun işte, sırf alımlı bayan ufukta kaybolsun da huzur bulayım diye. Bayan uzaklaşana kadar yaşanılan rahatsızlık hissi, sesi sonuna kadar açık, çınlayan tüplü televizyonun dibinde oturmak gibi bir şey. Bayan gidince yaşanan rahatlama, o televizyonu kumandadan değil de direkt tuşundan kapatmak gibi. Yakınında alımlı bir bayan bulunup da bir adamın mütemadiyen bu derece rahatsız hissedebildiği başka bir pozisyon yoktur herhalde.

Tüm bu yaşanmışlıklardan sonra hep kaldırımın en hızlısı olmak için yarışıyorsun, sigaranın dumanını burnundan verdikçe lokomotif gibi, iki omuz genişliği kaldırımda kıvrak hareketler, karşı şeridin en hızlısı ile karşılaşıldığında aynı anda aynı tarafa yapılan karşılıklı hamleler ve duraklama. Bu ritüel haddinden uzun sürüp Anadolu Ateşi'ne dönüşmeye başladığı bir esnada karşımdakini omuzlarından yakalayıp yana çektiğimi bilirim.

Topluma karışmak böyle bir şey işte. Karışacaklar bir kenara not alsın.


*Koşuyorsun, zıplıyorsun, uçuyorsun, havada tekme atıyorsun... Lan böyle savunma sporu mu olur.




*Belediyelerin kaldırım kenarlarına belirli aralıklarla diktiği, diz hizasında imal edilmiş gürzlerin mantıklı açıklamasını yapabilene Demonoid davetiyesi hediye ediyorum, ilgililere duyurulur. Ciddiyim he, ihtiyacı olan yapsın açıklamasını göndereyim.


*Elinde Karagarga davetiyesi olup da kafasında cevapsız soruları bulunanlara mantıklı çözüm önerileri sunuyorum. Hala ciddiyim he.


*Sadece türklerin yaptığı şeyleri listeleyerek mizah yapıyoruz ya, aslında o hareketlerin büyük bir bölümünü tüm dünya insanları sergiliyor. Deneylerle gözlemledim.


*Sadece nikaragualıların yaptığı tek bir şeyi bilmemekle beraber Nikaragua'nın tam olarak nerede olduğunu da bilmiyoruz. Ama git Nikaragua'ya, göreceksin ki onlar da kendilerini en az bizlerin hissettiği kadar özel hissediyordur. Okullarda şanlı Nikaragua tarihi öğretiliyordur, Nikaragua'lı olmanın nasıl bir ayrıcalık olduğundan dem vuruluyordur. "nikaragualıyız biz tabi ondan öyle ehe ehe, ne acaibiz yav...", diye cümleler kuruluyordur.

Bu arada Afrika'da değil, Orta Amerika'daymış. O koptu kopacak gibi duran ince bölüm var ya, orada bir yerlerde işte Nikaragua.


*Konken oyunu sırf adından ötürü kokanalar tarafından oynanıyor olabilir diye düşünüyorum, sonra kokanaların kendilerine yakıştırılan bu kötü sıfatı benimseyerek oyun tercihi yapmış olmaları fikri saçma geliyor.

Belki de oyunun adı önceden farklı bir şeydi, kokanalar tarafından sevilince ismi halk arasında konken olarak evrildi, o daha mümkün sanki. Yine de bir iskambil oyununun nasıl ve neden "kadın oyunu" olabildiğini anlayamıyorum. Oyunun kurallarını bilmiyorum fakat kart oyununu feminen yapabilecek nasıl bir kural, nasıl bir oynanış şekli olabilir ki. Tam tersi olarak eşli piştiyi erkeksi yapan nedir.


*Bir an önce hepinizin birer kindle edinmesini tavsiye ediyorum. Eğer sayenizde otobüste minibüste mp3 player kadar sık rastlanılan bir cihaz haline gelirse ben de bir tane alıp kendimi görgüsüz gibi hissetmeden kullanabilmeyi planlıyorum.


*Eskimoların gerçekten de igloolarda yaşamış/yaşıyor olabileceğine inanmıyorum. Bu ne olum çizgi film icadı lan bu. Ayriyetten buzdan bunu yaparken sarf edeceğin eforla sıcak bir yere kadar yürürsün zaten.


*Haftanın filmi(geleneksel bir şeymiş gibi böyle giriş yaptım, ileride geleneksel bir şey haline dönüştürmeyi planlıyorum "haftanın filmi" konseptini, iki noktadan evvel bu kadar uzun parantez açınca iki nokta sanki manasını biraz yitirmiş gibi oldu, neyse): Birdemic: Shock and Terror

Hemen indirin(torrent), bir filmin ne kadar kötü olabileceğini fark ettiğinizde şok ve terörü iliklerinizde hissedeceksiniz.


Devamını da oku!>>