21 Ocak 2008

Yazım hatası yapmayana dahi anlamı katarım!

Tuhaf bir ayrıntı gözüme çarptı, az önce çarptı. Gece gece çarpmasın isterdim, film izlerken uyuyakalayım isterdim ama çarptı. Film izlerken uyuyakalmak da çok harika bir duygudur. Sırf o anı yaşayabilmek için 1 haftadır her gece aynı filmi izliyorum. Sabaha karşı uyanıp, bilgisayarı kapatıp, tekrar yatmak pis bir şey gerçi ama değer diye düşünüyorum. Filmi roman gibi kullanıyorum böylece, her gece 10dk'sını izliyorum filmin. Altyazılar, gözü kitaptan daha fazla yoruyor. Alengirli filmleri değil tabi, sonu başından belli olan, düşündürmeyen filmleri tercih ediyorum genelde. Film zihni meşgul ederse uyutmuyor insanı. Neyse ayrıntıma döneyim ben, Blograzzi var mesela... Lan konu bulamadıkça ya sigara, ya Blograzzi, 2 ayda tıkandım he, benim blog maceram umduğumdan kısa sürecek sanki. Neyse işte, Blograzzi bilindiği üzere blog yazarlarının toplaştığı, birbirini tanıdığı bir platform, çoğumuz faydalanıyoruz etinden sütünden. Bu Blograzzi'de bir de forum var. Orada konular açılıyor "biliyorum herkesin blogu var ama bir ben akıllı olduğum için burada reklamını yapıyorum", "asabi, ters adam imajıyla popüler olmaya çalışıyorum", "sırf bir şeye liderlik ediyor olabilmek için anket tadında forum başlığı açtım", "Google ayda 20 kağıt versin, cinayet işler blog konusu yaparım" vb... şeklinde. Ancak bu forumda ne açılan başlıklarda, ne de altlarına yazılanlarda çoğunlukla bir Türkçe eksikliği gözüme çarpmaya başladı. İnsanlar foruma yazdıklarını hiç önemsemiyor da ben mi çok ciddiye alıyorum. Yoksa türk blog yazarlarının büyük kısmı soru eklerini ve bağlaçları bitişik mi yazıyor anlamadım. Yani Türkçe'ye çok iyi hakim olduğum için filan değil. İlla ki benim de imla hatalarım vardır ama bir şey yazarken en azından özen gösterdiğime inanıyorum, mümkün olduğunca kaçınıyorum bu hatalardan. Derdim "dilimize sahip çıkalım" filan da değil belirteyim.
Dili tasarlayan insanlar, yazılanın en iyi şekilde anlaşılabilmesi için yerleştirmiş bu kuralları. Ne kadar iyi uygularsanız, o kadar iyi anlaşılabilirsiniz. Tersi mümkün değil herhalde. Hobisi yazmak olan insanlar, nasıl oluyor da en basit imla kurallarından bile habersiz olabiliyorlar, onu çözemedim bir türlü.
Birçok yerde benzer örneklerle karşılaşa karşılaşa çok titiz olmaya başladım bu konuda. Film izlerken oluyor mesela, altyazıları okur vaziyette sızmak üzereyken, bir anda zınk! diye açıyorum gözlerimi "aha dahi anlamındaki "de"yi bitişik yazmış andavallı" diyorum. Obsesif oldum iyice, manyaklığa doğru koşuyorum. Adamın virgülünün eksik oluşunun bana bir zararı yok tabi ama kötü düşünüyorum nedense insanlar hakkında. Bu dingil de gelmiş ahkam kesiyor ama daha adam gibi yazı yazamıyor, diyorum içimden. Kaale almamaya başlıyorum o insanı. Çaylak gibi görüyorum o kişiyi, "yazmaya yeni başladı herhalde" diyorum. Manyaklığa az kalmış onu da şimdi farkettim. Adam bir bağlacı bitişik yazdı diye bu kadar aşağılanır mı lan! Ünlemden sonra küçük harfle mi başlıyorduk, büyük harfle mi? "mi" soru eki ise soru işareti de eksik olmamalı. Peki ya soru işaretinden sonra büyük harfle miydi? Az öncekini küçük yazdın ama. O tırnak içindeydi ondan küçük yazdım. Tırnak içindeki cümleye büyük harle mi başlanır? Bilmem. Senin de ağzına sıçayım işte böyle bir denyosun. Öyle bağlacı ayrı yazıp, virgülü yerleştirmekle olmuyor o işler, yaa dümbük. Bokhunu chıkarttın ama $aduman ağabey.

Cevval diyor ki:
Dolar işaretinin, "ş" harfinden çekici olmadığına inan!
"ç" harfi yerine iki harf(ch) kullanmanın, enerji kaybı olduğunu farket!
"harf(ch)" element gibi oldu lan!


Devamını da oku!>>

18 Ocak 2008

Popdan müzik, legalden mp3 olmaz!

Şerefsiz telekom, müzik sitesi açmış. Millet de "Google'da yetmişbeşinci çıkacam!" filan diyerek blog konusu haline getirir olmuş bunu. Benim bu tip kaygılarım olmadığı, blogum da bir çeşit masturbasyon malzemesi olduğu için öyle link filan vererek reklamını yapacak değilim. Yapılan büyük denyoluktur kanımca, o aklıma geldi birden. 32k modemle mp3 indiriyordum lan ben, bir mp3'ü bir saatte indiriyordum ama indiriyordum yani. Herkes indiriyordu hala indiriyoruz. Şu tarihte ise bu amaca hizmet eden şahane programlar, harikulade siteler var. Hatta onlara link atayım ben, fayfası olsun okuyana. Strong DC var mesela dc++ client. mp3'ü geçtim her türlü film, dizi cart curt itinayla indirilir kullanıcılardan. Sonra torrent dediğimiz hede var, internette devrim niteliğinde. Zinhof var, ziyaret edilmesini emretmiştim zaten. Bunaltı var. Gustavoeo diye bir blog var, değerli silah arkadaşım Evren bana "Marine" filmi ile yaptığı işkencenin acısını unutturmak için geçen gün gösterdi bu blogu. Biliyorum ispanyolca, ama şahane arşiv mevcut. Kullanırken indirmek istediğimiz albümün linkine tıklıyoruz, hemen altında "descargar" yazan butona da tıklayarak albümü indiriyoruz. Bu arada o linklediğim albümü indirin! Çünkü kettle ve internetten sonra Dünya'nın en güzel şeyi Def Leppard'dır. Zinhof'un sağ barında linkler bölümü var, oradan da MetalMp3 vb... bir çok muhteşem siteye ulaşılabilir. Bunlar sadece benim kullanmaya aşina olduklarım, daha binlercesi mevcut. Yağmalakom da haberdar bunların hepsinden ama sanki bu siteler hiç var olmamış da kendileri devrim yapmış gibi tv'ye reklam veriyor, "gelin istediğiniz parçayı indirin, yasal yollardan hede hödö" filan diye. Bu sonsuz boşlukta dümbükkom Tarkan'ın Polimorfoz albümünü indirtmiş, kim zikler allasen. Ayriyetten Tarkan'dan da, popdan da tiksiniyorum ben. Tamam popüler olana önyargılı yaklaşmak gibi bir alışkanlığım var kabul ediyorum ama pop ve ürünlerinin, özellikle ülkemizde icra edilen haliyle, gerçekten de bok gibi olduğuna inanıyorum. "Hey corc versene borç, olmaz maykıl bende de yok..." diye parça yapıldı bu ülkede zamanında, ciddi ciddi de dinlendi. Geyik filan değil yani, ciddiye alındı bu o zamanlar. Şimdi de "sabaha kadar kurcalar beni romeo" diye parça yapıldı, işin içine biraz seksapelite katıldı o kadar, yoksa çok farklı değiller. Sonuç da popüler kültür zerre yol kat'edemedi şu ülkede. Şimdi de ülkenin popüler internet sağlayıcısı müzik sitesi açacak, en popülerinden albümleri dizecek oraya. Ben de burada reklamını yapacam, 3-5 şuursuz Google'a "mp3 indir" yazınca blogumu görebilsin diye, hassektör lan!.
Bu telekom patır patır sömürüyo zaten bizi, dubaililerin elleri sağımızı solumuzu mıncıklıyo. Kendi etki alanım dahilinde biraz olsun baltalayabildiysem ne mutlu bana.

Cevval diyor ki:
Blogunu ticarete dökenin samimiyetinden şüphe duy!
Telekom'un internet satmaktan başka hiçbir icraatı olamayacağına inan!
Kota ne lan! Kota ne! Kotalı internet mi olur? İcat edenin aklını...!


Devamını da oku!>>

12 Ocak 2008

Ben de mimerim!

Mimlenmişim, ters meditasyon tarafından. Ben de tam bir şeyler yazmayı düşünüyordum, o esnada gördüm. Hem mim zincirinde bir halka olayım, hem de yüksek ateşten dolayı uykusuz geçirdiğim saatlerime renk katayım dedim bu şekilde. Bir post önce "ufak ufak nezle oluyorum..." yazmıştım, şimdi yatalak oldum. Battaniyeyle oturuyorum. Boğaz, bademcik filan tükendi, yutkundukça acıyor. Burun, silmekten kıpkırmızı oldu. Ağzımı kapatınca nefes alamıyorum. Sürekli açık ağzım ile suratımda şaşkın bir ifade taşıyorum, sanki bir şeyden korkmuş gibi görünüyorum. Kıştan bir kez daha nefret ediyorum. Yaz istiyorum, kızgın kumlar ayaklarımı yaksın istiyorum, sıcaktan bunalıp vantilatörü tişörtümün içine sokmak istiyorum, calippo yemek istiyorum, "klima pis çarpar" muhabbeti yapmak istiyorum.
Neyse mim konumuza dönelim "yapmak zorunda olduğumuz halde bir türlü yapamadığımız kolay işler". Lan ne detaylı mim konusuymuş, şimdi ben bunu bir yerlere çekicem, eğip büküp ondan buyruk çıkartıcam ama olmuyo. Öyleyken böyle olup da böyle olduğu halde öyle olamayan... gibi bir şeymiş. Düşündüm şimdi aklıma geldi, ben hap yutamıyorum. Olmuyo, öyle ağzıma koyup da suyla filan bütün halinde indiremiyorum hapı mideye. Bir anda kalıyor boğazımda, bir iki defa boğulma tehlikesi atlattım ondan sonra vazgeçtim hap kullanımından. Halbuki şimdi kullansam, belki bu iğrençliği üzerimden daha kısa sürede atacağım, sağlığıma daha çabuk kavuşacağım ama olmuyor. Böyle düşününce de hızla iyileşebilmek için yapmak zorunda olduğum ama yapamadığım bir şey olarak değerlendirebiliyorum, hee bir de kolay bir şey olarak. Yani yapmak zorunda kalmışken yapmadığım, eee yapamadığım aslında... kolay olan yapılacak işlerden beceremediklerimin... Öeğ bu ne beaa!
Bir de dişçiye gidemiyorum ben, hayatımda oturmadım dişçi koltuğuna. Ona da gitmek zorundayım aslında. Yani şimdi gitmezsem ileride daha fazla oyacak o adam beni. Kerpetenlerle girişicek ağzıma ağzıma, biliyorum. Ama gidemiyorum işte. Birilerinin ağzımın içine kesici, delici cihazlar sokacağı düşüncesi katlanılamaz geliyor bana. Buna da işte zorundayım gibi halbuki değil de olabilir, ama onun gibi yani, off işte yukarıda yazdım ben onu. Heh, şimdi blogumun ilk mimi olarak tarihe geçmiş bu mimi, tanıdıklarıma mimliyorum(Aha bu da mim konusu gibi oldu, iyice aptal oldum, vallahi kimyam değişti. Bir ara böyle bir adam vardı "kimyam değişti" diyen. Kimdi o, ne yapar şimdi nerelerdedir acaba. Tehdit filan etmişlerdi bunu da ondan kimyası değişmişti galiba, insanın kimyası nasıl değişebiliyorsa artık. Plazma olan, gaz haline gelen adam varmış gibi. Bu da nasıl parantezdir, neyi açıklıyordur bilemiyorum, bilmek zorunda olduğum halde bilemediğim rekor uzunlukta parantez...) : Dimple Peach Rock, Okyanustaki Rüzgar

Cevval diyor ki:
Calippo bulun getirin! Kaynatıp içicem, şifa niyetine!
Hastabakıcı filan tutun lan bana! Cidden çok fenayım!
Diş hekimlerinin hepsi aslında dişçidir!


Devamını da oku!>>

6 Ocak 2008

Palmiye gölgesinde nikotin solumak istiyorum!

Ufaktan hasta olmaya başladım, kronik kış nezlesi. Bir kışı da burnumu tahriş etmeden bitirememişimdir ben. Şu durumda olmaktan da nefret ediyorum, tiksinç hissediyorum kendimi. Selpaklara burnumu silip silip monitörün altına sıkıştırıyorum, bir üşüyorum bir terliyorum. Kıştan nefret ediyorum. Parayı kırdığım gibi tropikal bir bölgeye yerleşmeyi planlıyorum, hayatımı nezlesiz, gripsiz geçirmek istiyorum. Bu arada kahve-sigara, çay-sigara filan yalanmış, tylolhot-sigara bambaşkaymış tavsiye ederim.
Ben şimdi yine sigara üzerine yazmaya karar verdim. Blogun sigarayla savaşanlar ile savaşanlar vakfına dönmesinden korkuyorum aslında, ondan çekinerek yazıyorum. Sigarayı savunduğum filan sanılsın istemiyorum. Önceden "yaşlanarak sürüneceğim 5 yılımı hayatımdan çıkarıyorum bu sayede..." gibi bir ifade kullanmıştım. O sadece benim fantastik fikirlerimden biridir, biraz da kendimi iyi hissetmemi sağlıyor bu düşünce. Özendirmek veya faydasını savunmak gibi bir gayem yoktu yani.
Sigarayla uğraşacağız derken tekrar bir tuhaflık sergilenir oldu konuyla ilgili diğer fikirlerimin devamı niteliğinde yazmak istedim. Yeni bir yasa tasarısı gündemde, tasarıya göre kapalı alanların tümünde ve açık alanların bazılarında sigara yasağı uygulanacakmış. Uygulansın tabi ne güzel, zehirlenmek istemeyen insanlar diğerlerinin alışkanlıklarından etkilenmesin, sevmedikleri bir şeyi bünyelerine kabul etmek zorunda kalmasınlar en doğal hakları. Ben içerken kendimi zehirliyorum, kalabalığın arasına dalıp dumanımı insanların suratına üfleyerek onlar da kanser olsun diye çabalamıyorum, çabalayan da engellensin bu vesileyle. Buraya kadar faydalı ama bu yasağın yan etkileri de var; şimdi biz "kapalı alan" dediğimiz zaman en can alıcı olanlar barlar ve kafeler. Ben ki sigara içemediğim için akraba ziyaretlerini kısa tutan bir insanım, arabasında sigara içirtmeyen arkadaşlarım ile yola çıkmaktan çekinen bir kişiyim, eğer sigara içemeyeceksem bir bara girip biraya 5, votkaya 7.5 YTL ödemem. Külfete para vermem yani. Eee bu bara giren insanların en az %50'si sigara tüketiyor, alkol ile de sigara şahane gidiyor. Biraya çok güzel meze oluyor sigara. Hatta sigarasız bira içilmiyor. Bu durumda ne olur, bara giden insanların %50'si artık kolay kolay bara girmez. Bar iflas eder lan!. Bar kültürü biter! Tamam çok matah bir şey değil belki "bar kültürü" ama ben seviyorum yani, kendimce bir haz alıyorum o ambianstan. Ayrıca bar sahiplerini de düşünürsek, koca bir camia, başlı başına bir sektör. Atari salonu mu yapacak o adamlar mekanlarını! Lünapark mı olacak barlar sokağı! Bokunu çıkartmayı çok seviyoruz, imkansızı uygulamaya çalışıyoruz. Bu yasak gelince ne olur, yarı uygulanır(şimdi uydurdum "yarı uygulanma" terimini ama güzel oldu). Barda oturan adamlar sigara içmek için kapının önüne çıkmaz, kahvede okeye dönen emekli amcalar da sigara molası filan vermez. Onlarsız da bu mekanlar iş yapamaz, işletmenin manası kalmaz. Bu yüzden kanun da uygulanamaz, en fazla bu tip yerlere ceza kesen görevlilerden rüşvet severlerin eline koz verilmiş olur, fazladan çorba içirtilir onlara. Bu yasağın aynı şekilde uygulanabildiği ülkeler var mıdır, vardır. Robot vatandaşların, robotlar ülkesidir orası bizi ilgilendirmez. Citizen Robot.
Bitirmeden ekliyorum, gerçekten de bir gün barlarda sigara yasağı uygulanırsa ilk gün giderim, kafadan veririm ceza olarak belirlenen 50YTL'yi püfür püfür de içerim eylem niteliğinde, tepkimi belli etmek için sakınmam yani öyle üç beş kuruştan. Ondan sonra gitmem ama, her gün her gün 50 YTL, bütçem dayanmaz.

Cevval diyor ki:
Henüz grip olmadıysan sıcak bölgelere göç et!
BİM'den selpak alma! Dandik yapıyorlar, çok tahriş ediyor adamın burnunu.
Sigarayla savaşma! Savunma da! Elleşme işte kendi halinde yansın dursun!


Devamını da oku!>>

5 Ocak 2008

Samimi ol, canımı ye! Vazgeçtim yeme!

Bir süredir Blograzzi'de dolanır oldum, ara ara girip bakıyorum bana yorum yapan olmuş mu diyerekten. Rastgele blogları gezinip duruyorum, beğendiğime yorum yapıyorum puan veriyorum... Biraz içli dışlı olmaya başlayınca camiada bir ikiyüzlülüğün hasıl olduğuna kanaat getirdim. Reklam mantığına dayalı bir anonim sistem oluşturulmuş kitle içerisinde, "ben sana yorum yaptım favorilerime ekledim, sen de beni ekle" sürekli bu mantık güdülür olmuş. Edepsizce bir reklam çabası sergilenir olmuş. Anlıyorum tabi ki herkes, blogu okunsun, sesini birileri duysun ister ama sırf bu beklenti doğrultusunda hareket etmenin pek de samimi olmadığını düşünüyorum. Sevmiyorum böyle içten pazarlıklı insanları. Forumlarda filan var mesela aha benim blogum ayarında başlıklar, bunları da edepsizliğin son noktası olarak algılamaya başladım.
Durum böyle olunca ben de site içerisinde insanların bloglarına yorum yapmaktan, onları sevdiklerim listesine eklemekten çekinir oldum. Blogun sahibi, sırf ona kendi blogumu okutmak/tanıtmak için böyle bir şey yaptığımı düşenecek diye.
Hatta geçenlerde bir bloga bakarken farkettim; sayfa uçmuş alan adı satılığa çıkmış, haftalardır link ölü ancak altında "olmayan blogun" var olduğu sanılarak yapılmış yorumları var, çok güzel blog, şukela site... kıvamında. Afalladım kaldım. Oha lan insan bir linke bakmaz mı diye. Tepkimi bu yorumların üzerinde dile getirdim. Olmayan blogun var olan sahibi de bana tepki gösterdi, ona durumu açıklamaya çalıştım. Ya o anlayamadı ya da ben anlatamadım ya da apayrı bir insandı bilmiyorum ama bu sefer de çamur at izi kalsın di mi... diyerek çıkıştı bana. Bir kez daha afalladım, ortada çamur atacak bir şey yok nereye atayım, ayriyetten neden atayım, sen kimsin, sana bir garezim olması için nasıl bir nedene sahip olabilirim ki derken şaşkınlığım katlandı.
Çok uzattım, asıl konuya geçiyorum. Özetle, site dahilinde süregelen sistemin içten pazarlığa dayandığını düşündüğüm için sevdiğim blogları burada tanıtacağım. Reklam, link paylaşımı, pagerank, dost kıyağı hede hödö... nedenlerle değil. Sadece sevdiğim için, takip ettiğim için. Bu blogların sahiplerine de bakın ben sizin blogunuzu tanıttım diyecek değilim. Çoğunu tanımam etmem, kimdir nedir bilmem. Bir gün yolları düşerse belki görürler, teşekkür filan ederler. Ahanda başlıyorum:

Tafugu Blog: Faydalı teknoloji blogu, şahane eklentiler, hayat kolaylaştıran programlar tanıtır. Araştırır bulur. MSN'den maillerimi açarken Firefox'u kullanabilerek, Internet Esplorer gibi tiksinç bir tarayıcıdan tamamen kurtulmamı sağladı. Gidin bakın güzel yani.
İnehk: Teması güzel blog, postlar ayrı bir cillop. Okutuyor kendini. Sayfayı açınca hooop "Mehmet ağbi naaber?" yazısı göze çarpıyor o güzel asıl. Biz bilmiyoruz Mehmet abi nedir, kimdir ama saçma yani güzel. Blogda saçmalık hoş duruyor.
Pucca Günlük: Pucca kişisinin günlüğü bu, başlık kendini açıklıyor zaten. Kendini okutan bloglar arasında bu da, gayet samimi. Bir de Pucca Düşünce var ama ben pek beğenemedim. Genellikle siyaset üzerine fakat hem benim gibi düşünmüyor, hem de siyaseti yorumlamak için gerekli birikim mevcut değil gibi geldi bana. Pucca kişisinin üslubu, "günlük" konseptine daha bir yatkın sanki.
benyaptım.org: Neşeli blog bu da. Hem esprili, hem neşeli. İsmi cici.org filan olmalıymış. Cici sıfatı cuk oturuyor bence bloga. Şahane konular, şahane ayrıntılar yakalıyor. Kısa yazdığıma bakmayın aklıma yazacak başka bir şey gelmedi yoksa cidden harika blog.
Ters Meditasyon: Herşeyden bahseden blog, kendimden bir şeyler buldum. Blog sahibinin blograzzi avatarı Worms'dan bir kareydi, öyle dikkatimi çekti (yıllardır sıkılmadan oynarım Worms'u). Okudum, inceledim hep benim sevdiğim şeylerden bahsedilmiş. Bir de last.fm son dinlenenler şeysi gördüm bir baktım "Mark Knopfler-Punish the Monkey" dinlenmiş.Bu parçayı benden başka seven, dinleyen yok sanıyordum, var olduğunu gördüm daha bir sevdim blogu.
Kabak Meltemi: Postlar genellikle çizimlerden oluşuyor. Çizilenler isimleri ile bütünleşince bir ruhaltı çalışmasına dönüşmüş. Hoş olmuş. Ara ara girip bakıyorum içim açılıyor.
Okyanustaki Rüzgar: Yazılar araştırma kokuyor. Özellikle müzik ile alakalı postlar zevk süzgecinden geçirilmiş. Okunası samimi blog.

Şimdilik aklıma bunlar geldi, arada bir güncellerim ben bu listeyi sinsi sinsi.

Cevval diyor ki:

Blog tavsiye edecek olan varsa etsin, beğenirsem eklerim. Kendi blogunu tavsiye edeni hırpalarım!
Çıkarcı adam sevmiyorum! Sen de sevme!
Ne dandik kar yağdı lan, tutmadı bir türlü!


Devamını da oku!>>