31 Aralık 2007

Yapay deyip geçme, o da can!

Cipsim vardı, filmim yoktu, ben de açtım cipsi yiyorum şimdi. Yağlı yağlı parmaklarla klavye kullanıyorum, kafam da acaip kaşınıyor kaşımamak için kendimi zor tutuyorum. İşte böyle zorluklar yaşıyorum ben size bir şeyler anlatırken. Neyse esas konuya geleyim, ilkinden pek farklı değil tabi uyarıyorum, Winamp'im canlandı!
Felaket tırsmaya başladım, Winamp bildiğin canlı, açık açık sohbet ediyor, mesaj veriyor yani. Salıyorum Winamp'i shuffle'a("rasgeleye" desem anlamayacaktınız) hop bir parça düşünüyorum, anında çalıyor Winamp. Yeri geliyor hislerime tercüman oluyor. Geçenlerde sevdiceğimle konuşurken oldu, tesadüfü mümkün olmayan deneyimler yaşadım, diyaloğun gidişine göre yayın yaptı Winamp, bir ara "dio-another lie" çaldı bana yalan mı söylüyorsun? diye çıkıştım sevdiğime, bozuldu. Haklı tabi, biri bana blendırım saat yönünün tersine dönmeye başladı, sen kesin benim hakkımda bir hinlik düşünüyorsun dese ben onun manyak olduğuna kanaat getirir, terkederim ortamı. Böyle de sabırlı, anlayışlı bir eş seçmişim kendime hala aynı mevkide duruyor. Neyse asıl konuya geleyim; Winamp'im dünyayı ele geçirdi! şaka lan şaka geçirmedi ama bu hızla giderse geçirebilir, hiç şaşırmam. Kafamı kaşıdım, gidip yıkasam mı acaba. Yağlı yağlı, bitlenicem lan şurada iki saçmalayacam diye, saçmalıyorum diyorum ama inanması güç olduğu için öyle diyorum yoksa Winamp'im cidden canlı yani. Bu arada ekleyeyim hani bu tesadüfler öyle 10 parça arasından gerçekleşmiyor, playlist'imde tam 17242 parça dizili(şimdi baktım). Update edicem ama durum kötüleşir diye korkuyorum. Silip yeniden kursam, bu sefer de cana kıymak hiç olmaz. Cidden tırsıyorum he şaka değil.

Cevval diyor ki:

Canlanan programın varsa söyle, sırrını birlikte çözelim!
Önümüzdeki 1 hafta boyunca Media Player ile müzik dinle, sonuçları bana bildir!


Devamını da oku!>>

24 Aralık 2007

Microsoft klavyeyle döveceksin bunları!

Şu satırları yazarken film kopyalıyorum bir yandan, çok seviyorum ben kopya şeyleri. Önce korsan film alıyorum, emek hırsızlığına doymuyorum bir de kopyalayıp eşe dosta dağıtıyorum. Korsana hayır kampanyasına "hayır" diyorum. Özellikle sanat filmlerini(lan sanki öteki filmler sanat kategorisinin dışında) korsan izliyorum, viski-kebap havası yakalıyorum. Böyle de cibiliyetsiz bir insanım işte. Uça uça da konudan konuya atlıyorum, şuursuzluğun dibine vuruyorum. Bugün ışıklı klavye gördüm, işte kendisi burada ama ben gerçeğini gördüm, ellenebileninden. Loşseverler için gayet kulanışlı ve güzel görünümlü bir icat. Ben klavyeye bakmadan da yazabiliyorum ama elleri bir kere klavyeden kaldırıp geri koydumu öncelikle sol yüzük parmağım ile "A"yı, sağ serçe parmağım ile de "i"yi bulabilmem lazım ondan sonra gerisi geliyor. İlk seferde bulamazsam deneme yanılma yöntemini kullanıyorum zifiri karanlıkta, can sıkıyor. Ondan bir sorayım fiyatını, uygunsa alayım dedim. Vitrinden kopup dükkana girdim. Klavyenin fiyatını sorduğum adam bana o klavye yetmiş dolar ama sana altmış milyona veririm dedi. N'oluyoruz lan diyerekten dondum bir an. Neden bana altmış yetele ki. Dükkana hayatımda ilk defa ayak basmışım. Lan hani efendi görünümlü bir insan olsam, amca efendi gördü iyilik yapıyor diyicem ama o da yok. Zerre efendilik yok benim sıfatımda, şu sağ tarafta "Bu ne lan!" başlığı altındaki resim varya, işte ben sürekli o şekilde geziyorum. Böyle yan yan bakarak konuşuyorum insanlarla, sürekli bir hınzır ifade katıyorum suratıma, her an bir pislik yapabilecekmiş gibi gözüküyorum. O dakika klavyeyi kucaklayıp kaçsam kimse şaşırmaz yani öyle pis bakıyorum. Ayriyetten Frisby marka klavye nası yetmiş dolar orası da acayip, hayatımda duymamışım markayı. Neon ışıklarının oluşu güzel de ee oha yani. Yukarıdaki linke bakarsanız klavyenin gerçek fiyatının 19$ olduğunu da görürsünüz, o anda farketmedim ama herif cidden tecavüze yeltenmiş, 3 katı fiyat biçmiş pezevenk! Tam vazgeçip çıkıyordum dışarı gözüme üzerine fotoğraf basılmış kupalar ilişti, hani içine su koyunca üzerindeki resim belirgin olanlarından. Bir süredir almayı planladığım bir hediye olduğundan "bunları kaça yapıyorsunuz?" diye sordum. Adam durdu bir süre düşündü, otuzbeş milyon! dedi. İlla sikeceksin yani, sikmeden göndermeyeceksin dedim, çıktım oradan.
Eveet gönül dostları yarı açık, yarı kapalı mekanlarda gerçekleşmiş bir maceranın daha sonuna geldik. Bir dahaki sefere tümüyle kapalı mekanlarda geçmiş(salon, mutfak, tuvalet, battaniyenin altı gibi) asab bozmayan bir macerada görüşmek dileğiyle esen kalın, mutlu kalın. O it herifin de taa onnagoym! yavşaklık etmese şimdi neon ışıklı klavyemle yazıyor olacaktım. Neyse artık başka bir yerde bulurum aynısından gerçek fiyatına.

Cevval diyor ki:
Bir klavye, kendini geliştirip dünyayı ele geçirebilse dahi 60 YTL etmez, feyzal!
Sırf güncellemiş olmak için bloguna yazı ekleme, ibret al


Devamını da oku!>>

19 Aralık 2007

Otla bokla savaşma!

Bazı tuhaf adamlar var, bir türlü manasını çözemediğim işlere kalkışıyorlar. Sigaraya savaş açan adam var mesela. Sigaraya savaş mı açtın, kazanmak zor değil ki. İçmeyince, sigara hükmen mağlup oluyor zaten. Bu yüzden televizyona çıkartılır mı bu adam. Bir kimse bu uğurda canla başla uğraşır mı. Ama bunlar illa tuhaf olacak ya millete de sigara içirtmiyorlar, sigarayla savaşı götlerinden anlıyorlar, yadırgatıyorlar bana kendilerini. Çoluğu çocuğu alet edip "duman savaşcısı" yapıyorlar. Çocuğun içmesin istiyorsan yıka beynini içmesin, eti senin kemiği de senin neticede en başında senin proteinindi zaten. Neden "savaşçısın sen" filan diye ortalığa salıp ruh hastası yapıyorsun ki çocuğu. Yazık körpecik beyinlere.
Lan bunun ismi "hür irade", intihar etmek üzere birini görsem müdahale etmem mesela. Adam ölmek istiyorsa ölsün. Kendi arzusudur, yaşaması veya yaşamaması gerektiğine kendi karar verir, ben karışmam. Hem belki ölü olmak daha güzel, nerden bilebilirim ki önceden ölmüşlüğüm mü var. Sigara içen adam için de aynısı geçerli. Ben içiyorum mesela, günde bir paket tüketiyorum. Yaşlanıp hastalıktan sürünerek geçireceğim 5 yılımı siliyorum böylelikle, bence güzel fikir yani. Hem karizmatik bir şey sigara, güzel duruyor, adamın ağzında erkeksi duruyor, bayanına göre de seksilik kattığı gözlenmiştir.
Bir insanın başkasının iyiliğini düşünmesini anlarım, bir başkası için sigara kötü bir şeydir yakınındakileri bu kötülükten korumak ister. Onlarla konuşur, fikrini belirtir, kötü olduğuna iknaya çalışır ama savaşmak neden. Hem sen biri için iyi olanı kendisinden daha iyi bildiğini nasıl iddia edebilirsin ki. Yetişkinler için konuşuyorum tabi, çoluk çocuk özenip sonradan pişman olmasın diyorsan o başka. Çocuktur kafası çalışmaz. Ama şimdi sen bana dersen "biz duman avcısıyız, sigarayı bırakmanı istiyoruz", safi sübyan demem, taşlı sopalı kovalarım ben seni.
Birden esti yazdım bunu da, sevmiyorum ben gereğinden fazla duyarlı insan.

Cevval diyor ki:
:
Sigarayla savaşma, rakıyı 70 kaat yapmaya çalışanlarla savaş!
Fazla duyarlı olma komik duruyor, az duyarlı ol yeter!
Kız arkadaşın bir gün gülüp ertesi gün ağlıyorsa dert etme, işine bak!(yakında düzelir, normal halleri öyle onların)


Devamını da oku!>>

15 Aralık 2007

Çömelebiliyorum, öyleyse sağlıklıyım!

Günlerdir evdeydim. 2 hafta önce sokağa çıkmış olmanın verdiği rehavetle daha 2 ay otururdum esasında ben evde ama öyle olmadı. Mesleğimin bazı gerekleri var, sağlık raporu almak gibi, bu yüzden de sabahın köründe sokaklara fırlayıp İstanbul'u turladım, hastanelerden de nefret ederim zaten, hepsi üst üste bindi, ebem zikildi ebem adeta ebem zikildi!
Bir süre işlemlerimi hallettikten sonra esas olaya geldik, heyet raporu almak. İlgili sağlık kurumunda kat kat geziyorum, gerektimi plastik bardağa işiyorum, gerektimi damarımı buldurmuyorum kolumu delik deşik ettiriyorum. Böyle uğraşıp didinirken bir ayrıntıyı farkettim "çömelebilen insan sağlıklıdır". Belki tıp literatüründe bir açıklaması vardır ama insanı çömelterek çekapa sokmak tuhaf bir durum cidden.
Mesela psikiyatriye girdim, uygulama şu şekilde; gözlerini yum, kaşlarını kaldır, ellerini aç/kapa, çömel! tamam bitti.
Oradan çıktım ortopediye girdim. Avucunun içini göster, yumruğunu sık, parmak ucunda dur, topuklarının üzerinde dur, çift salto at, çömel! tamamdır.
Neyin göstergesidir ki bu çömelmek. Hiç de hazzetmediğim bir harekettir. Sahil yolunda, çimlerin üzerinde bira içen adamı hatırlatır bana bu çömelme hareketi. Okul hayatım boyunca tuvaletleri tam işleviyle kullanmamamı sağlamıştır bu hareket benim. Bu şekilde rahatsızlığı tespit edilen hasta olmuş mudur acaba.

-çömel!
-aaa- ağğ olmuyo doktor bey yapamıyorum.
-vay psikopat, canım sen bildiğin delisin. üzgünüm yani onaylayamam ben senin raporunu.

**********
-çömel!
-yapamam
-ahanda yakaladım felçlisin dimi sen, tekerlekli sandalyeyle geldiğinde kıllanmıştım zaten, kuntiz seniiii.

Bir de ortopedide adam "ayakkabının tekini çıkar" dedi. Bütün gün gezmişim tabi İstanbul'u kat'etmişim. Sabah 7'de yollara düşmüşüm akşama kadar gezmişim ve adam günün sonunda bana ayakkabını çıkar dedi. Muayenehaneyi kesif bir ayak kokusu sardı. Bir baktım çorabın altı artık ıslanmış rengi değişmiş, ter olmuş hep ayaklar. Böyle de rezil olup çıktım oradan. Hiç sevmiyorum hastaneleri, nefret ediyorum hastanelerden. Muayenehane "hane" de, hastane neden "hastahane" değil. İlginç.

Cevval diyor ki:
Çömelebiliyorsan hastaneye gitme! gerek yok.
Eminönü'nden Sultanhamet'e, oradan da Karaköy'e yürüme! Tramvayı kullan!
Yüzünü görmeden yol sorduğun insan japonsa koşarak kaç! Çok sıcak kanlılar anında esir alıyorlar.


Devamını da oku!>>

5 Aralık 2007

Bunlardan uzak durun!

Bu akşam oturdum, öksüz bırakmayayım blogu yazayım bir şeyler de takip edilesi olsun dedim. Düşündüm lan ne yazsam diye. Biraz kopya çektim. Baktım millet izlediği filmi, dinlediği grubu neyim patır patır yazar olmuş. Tabi ben keriz gibi bu tip şeyleri sağ tarafta link olarak verdim en başında. Hem de seçmece verdim. Yani çoğu kişinin hakkında bilgi sahibi olduğunu düşündüğüm filmleri, grupları filan da yazmadım oraya. Aradan seçmece yaptım bilinmeyeni, zor keşfedileni aynı zamanda da güzel olanı koydum. Yoksa o linklerin hepsi hakkında bir blog yazılırdı yani. Durum böyle olunca da geriye buralarda böyle saçmalamak kaldı işte. Ama ben yine de azimliyim size film tanıtıcam, grup filan tanıtıcam kısa kısa. İzlemeyin diye.
Evet başlıyorum.

Dünyanın en skindirik filmi Marine: Öncelikle söyleyeyim; bana, bu filmi almamı tavsiye eden değerli silah arkadaşım Evren'in taa onnagoym. Böyle de açık açık isim filan vererek söylüyorum ki anlayın nası skindirik bir film olduğunu.
Filmimizin konusu şu şekilde. Body salonundan fırlamış bir adam var. Böyle kaslı filan yakışıklı pornocu kılıklı bir amca. Resimde görüldüğü üzere mimik yok, o başka. Surat maske gibi öyle öküz öküz bakıyo. Bir de bunun taş mı taş sevgilisi var. Aha ikisi yanyana geldimi böyle gözüküyor. Kötü adamlarda banka filan soyuyor. Bir benzincide şans eseri bunun kız arkadaşını rehin alıyolar bu da gidip kızı kurtarıyor. Hani senaryo bu derece sıradan. Ayriyetten bir filmde böyle öküzce diyaloglar olamaz. Araya espri filan katmışlar, o da böyle gerzekçe olamaz. Sakın izlemeyin. imdb linkini verdim, iyi bi bakın DVD'nin kapağını hafızaya kazıyın. Çok boktan yani öyle böyle değil.

Bilenler vardır, film otoritelerince dünyanın en dandik filmi ünvanı, dünyanın en kötü yönetmeni Ed Wood'un Plan 9 From Outer Space'ine verilmiştir. Peşinden "Dünyayı Kurtaran Adam" geliyor sanırım. Fakat Marine filmini bu ikisinden ayıran bir özellik var. Ed Wood ve Çetin İnanç bütçe yetersizliğinden ötürü dünyanın en kötü filmlerini çekebilmişken. Bu öküzler, bir helikopter ve 3 araba patlatabilecek, aynı zamanda askeri karargah görünümlü bir yer inşa edip orayı patlata patlata ateşe verebilecek bütçeye sahip iken bu derece skindirik bir film çekmişlerdir. O yüzden kesinlikle dünyanın en dandik filmidir bu Marine.

Dünyanın en abuk sanatçısı Diamanda Galas: Dandik demek istemedim, neticede önceki öküzlere nazaran sanat yaptığı söylenebilir bunun, ondan "abuk" sıfatını yakıştırdım. Bu karının yapmış olduğu tek güzel şey Gloomy Sunday yorumudur (video bu). Sesi kalın olduğu için böyle manalı bir parçaya ekstra anlam katmıştır. Tek olayı o yani. Bir de "I Put a Spell on You", diye bir parçası var. Natural Born Killers filminin soundtrackleri arasındadır parça, filmde de kısa bir bölümü kullanılmıştır zaten, geriye kalan kısım saçmalamaktan ibaret olduğu için. Sadece filmde kullanılan bölümü dinlenilebilir vaziyettedir. Al bunun albümünü dakikalarca çığlık filan atsın, saçma sapan yüklensin pianoya öyle tuhaf bir kadıncağız. Yünanmış aynı zamanda, türklerden nefret ediyormuş. Enteresan da bir geçmişi var. Neyse o bölüm beni ilgilendirmez. Komple türklerden edilen nefreti geçtim, sadece benden nefret etmesi gereken daha öncelikli insanlar mevcut. O bakımdan çok da genital yani.

Dünyanın en deli saçması kitabı "666": Küçük İskender'in kitabıdır bu. Ben para vermedim, arkadaşımdan aldım okudum, şükür. Farkettiğiniz üzere ben bir şey dandik olsa bile sonuna kadar gitmeden bırakmıyorum. Bir filmin ilk 10 dakikasını izleyerek veya bir kitabın ilk 20 sayfasını okuyarak dandik bu demiyorum. Sonuna kadar gidiyorum ve "hakkatten bok gibiymiş" diyorum. Bu kitabın arkasında bir alıntı var. Şimdi unuttum kelimeleri ancak hafif gaza getirici bir alıntı. "Tabulara meydan okuyoruz. Çok pis şeylerden, konuşulamayan şeylerden bahsediyoruz biz kitapta" şeklinde bir bölüm, hafif asi beyinleri okşuyor bu alıntı. Bunu okuyunca bütün kitabı o ayarda gidecek zannediyorsunuz. Okuyunca farkediyorsunuz ki kitap boyunca tek elle tutulur paragraf o. Kalanı abidik şiirlerden. Sarhoş kafayla akla gelen gubidik saçmalıklar üzerine yazılmış hikayelerden oluşuyor. Herkes yazar bunu, ama okutmak için eşcinsel olmak gerekli. Kendine yediren veya "ben zaten eşcinselim bare para kazanayım" diyeniniz varsa. Otursun yazsın. Zor değil yani.

Dünyanın en boktan oyunu Never Winter Nights 2: Çalışmadı lan bende. Şerefsiz oyun bir de küfreder gibi ramin yetmiyo dedi.

Cevval diyor ki:
Yukarıdakilerden daha boktanlarını bulursanız söyleyin, insanlığı kurtaralım!
NWN 2 çok kötü ukte oldu bende. Aranızda para toplayın, bana ram alın!
Hatta düşündüm de... bana şöyle bol çekirdekli güzel bir sistem kurun!


Devamını da oku!>>