15 Mart 2008

Her önüne gelenle kaynaşılmaz!

Karşı cins ile çok çabuk kaynaşabildiğimi düşünüyorum. Yok yani yanlış anlaşılmasın, öyle çok yakışıklı, karizmatik, etkileyici vs... olduğum için değil, öyleyim ama o yüzden değil hehehe. Sadece istediğim an sempatik olabildiğim ve hemcinslerimin, kendi hemcinslerinin sempatikliğine zerre prim vermedikleri için. Öyle olsa tüm insanlık ile çabuk kaynaşabilirdim. Uyarıyorum; kaynaşma eylemini abuk subuk yönlere çekenler ile altlı üstlü kaynaşırım, esnetmeyelim lütfen. Herneyse örnekle açıklayayım; eğer alengirli bir işi halletmem gerekiyorsa(içinde zeytinyağlı yaprak dolması bulunan kargoyu gönderebilmek, pvc kaplaması yırtıldığı için üzerinde soğuk damgası bulunmayan kimlik ile işlem yapabilmek gibi) ve muhattabım bir kadın ise hiçbir pürüze takılmadan işimi halledebiliyorum. "merhaba" diyerek karşısına geliyorum, gülümsüyorum, sevimli oluyorum, sıkıştırabilirsem araya bir espri sıkıştırıyorum, sıcakkanlı girişken insan kılığına bürünüyorum. Tüm gün boyunca binbir çeşit insan ile cebelleşmiş bayan kişi, karşısında sıcakkanlı birini bulunca değerini anlıyor, onu nimet belliyor. Duygusal yapılarının bir etkisi sanırım veya altında daha derin bir neden var, bilemiyorum. Ama işe yarıyor, tecrübeyle sabit.
Geçenlerde Altunizade'ye gittim demiştim, yine gittim. Yorumlar arasında denizcilik sektöründe olduğumu da söylemiştim, hala öyleyim. Bu sefer Simay Kaptan adında biriyle görüşmem gerekiyordu(lan isim de verdik ama sakata gelmesek bare), ismi duyduğum anda kendime güvenim yerine geldi. Ahanda dedim bir bayan kaptan, biraz da gençse, ki yaşlı bayan kaptan ile karşılışmışlığım yoktur şu diyarda, korkacak bir şey yok. Sanki çoktan işim hallolmuş gibi sevindim bir gün önceden.
Ertesi gün de sabahtan kalktım, tıraşımı oldum, kılığımı kıyafetimi bir güzel uydurdum, damlasına kıyamadığım parfümümü zulasından çıkardımi bileklerime kadar boca ettim. Kendime hem prezantabl, hem de sempatik bir görünüm kazandırdım.
Kendimi öyle bir şartlamışım, öyle bir inandırmışım ki sempatikliğe, güler yüzlülüğe, yol boyunca karşıma çıkan herkesle neşeli diyaloglar kurdum. Lise talebesinin teki sigara istedi, gülümseyerek verdim, "bir tane daha versene cigara yapıcam" dedi, onu da gülümseyerek verdim. "Al al tabi onbeş yaşında esrar kullanmayacaksın da ne zaman kullanacaksın, afacan seni keh keh" diyerek sırtını sıvazladım.
Görüşmeyi yapacağım binaya vardım, sekretere gelme nedenimi, ismimi cismimi sırıtarak bildirdim. "Simay Kaptan içeride, sizi bekliyor" dediler. Odaya daldım, toplantı salonu gibi bir yerdi, içeride sandalyelerden birine oturmuş, saçına sakalına ak düşmüş bir adam! Tereddütle, "Simay Kaptan?" dedim, "Buyrun" dedi. O an anladım ki "Simay" ismi unisexmiş ("unisex"in de tek kelimelik bir Türkçe karşılığı bulunmuyormuş). Bahtıma, o güne kadar karşılaştığım bütün Simay'lar bayandı.
Şoku atlattım, maruzatımı bildirmeye başladım. 24 saat boyunca o anı kafamda nasıl gerçekçi kurduysam, suratımdaki ifade bir türlü adamın ciddiyetine erişemedi. Bir ara ben yine hiçbirşeye gülerken, kafasını kaldırıp öyle bir baktı ki, adam adeta gözleriyle "alllaaann yavuşşaa!" dedi. Dünya'da sempatik yaklaşılması gereken son adamın karşısında oturduğumu da işte o an farkettim. An ve an kişilik bölünmesi yaşadım. Farkındalıklarım kendime güvenimi taban yaptırdı.
Bu üsttekileri iki gün önce yazmaya başlamıştım ben, bitirmek nasip olmadı. Arada başka şeyler de oldu, yanılmıyorsam 4. paragrafı yazarken değerli silah arkadaşım Evren(The Marine filmi ile yedinci sanattan tiksinmeme neden olan, kin güdülesi arkadaş) aradı. Lost'a heves etmiş, gitmiş almış ilk sezon DVD'lerini. Yeni format attığı bilgisayarında Windows Media Player vasıtası ile izlemek zorunda kalmış. Player'ın kıytırıklığına kendi saflığı da eklenince bölümleri 4'er 4'er atlayarak izlemiş. İlk DVD'yi takıp ilk bölümü seyretmiş, media player ilk bölüm sonunda durunca onu çıkarıp 2. DVD'yi yerleştirip onun ilk bölümünü de, yani 5. bölümü, 2. bölüm niyetine izlemiş. Böyle böyle 6 DVD'den 6 bölüm izleyip, hiç bir skim anlamamış diziden. Çok güldüm telefon başında, içten içe "ohh olsun" dedim. Bana çektirdiği eziyetin cezası bundan öte olamazdı, benim çektiğim işkencenin diyeti anca Dünya'nın en güzel dizisini piç etmek olabilirdi. Artık durum eşitlenmiştir, değerli silah arkadaşım Evren'i artık o talihsiz olayla anmayacağım. Pırıl pırıl bir sayfa açıyorum, dostluğumu baştan inşa ediyorum.
Yukarıdakileri yazdıktan sonra da maça gittim. Peştaş-Trazbospor. İki takımla da alakam yok ama dedem fanatik. Ciddiyim. Sırf fanatik Beşiktaş taraftarı dedem yalnız kalmasın oralarda diye gittim. Az önce geldim maçtan. İyi oldu ama geçen sefer hayatımda enteresan bir şey olmayınca çok hüzünlenmiştim. Yakında apayrı vukuatlar yaşarım, onları yazarım demiştim. Öyle de oldu, çok mutluyum. Hee bir de gidip yerinde görmüş oldum Beşiktaş'ı. Haftaya her türlü çakarız, bir numaraları yokmuş hehehe. Hadi topuk.

Cevval diyor ki:
Tutmadığın takımın maçına gittiysen, çevrendekiler ile diyaloğa girme!
Yattara aslında Ronaldinho'dur!
Microsoft'un hiçbir şeyi kullanışlı değildir! Sadece Windows bağımlılık yapar!

11 ötmük:

Adsız dedi ki...

Demek simay ismi seni yanılttı he?

banada böyle birşey olmuştu.Daha doğrusu bize(arkadaşlarla birlikte)Bir binada asansörde kalmış birileri.Asansördekiler bayanmış.Seslerinden okadar güzel olduklarını hayal ettik ki!Dört arkadaş o bayanları asansörden kurtarmak ve biran önce onları görebilmek için birbirimizle yarıştık.Sonra asansörden kurtuldular.Bir baktık ki ses ile görüntü çok farklı.Oradan koşarak uzaklaştık.

Bu arada simay kaptan amcanın sana bakıp ""alllaaann yavuşşaa!" demesi,osuruk lafından sonra çok güldüğüm ikinci laf oldu :)

Fatih Dayan dedi ki...

Sayfalarda hiç yorumum yok diye buralara gelip okumuyorum sanma. Keyifle okuduğum tek blog bu heralde, merakla da sayfayı açıyorum yeni bişey yazmış mı hergele deyi. Bu hikaye kahkaha atarak okuduğum son zamanlardaki tek yazı da olabilir.

Ruh hastası bi blog (botchat.blogspot) daha var aşırı abzürd olmasına rağmen gülemiyorum.

Başarılarının devamını diler bik bik...

Deli Profesör dedi ki...

Hocam ülkemizde Suat ismi bile unisex,o yüzden dereyi görmeden paçayı sıvamamalı :D

iltiriş dedi ki...

İnsanlarla gerektiğinde iletişime geçebilen biriyim hele zor durumda kaldıysam Hastahane günlerimde kuyruk derdine son verme ile iletişim ve kaynaşmadaki yeteneğimi ortaya koymuşumdur
(hemşeriler le kim anlaşamaz ki demeyin sakın hele sağlık bağanlığının camların ardına saklanmış personeliyle anlaş anlaşabilirsen )

Ben Altunizade zamanında çok dolaştım demek o yüzden bana tanıdık geldin ama dikkat et simayları karıştırdığın gibi bizi de karıştırma :)
Arkadaşına da bir ödül verilmesi gerektiğini düşünüyorum. film kısa sürünce mi anlamış durumu herhalde kopuk kopuk izleyince kopuk bir film diye düşündüğünden fark edememiştir veya RTÜK kesmiştir diye düşünmüştür :)

Dikkat! biyo var ! dedi ki...

Bi avukat vardı.Adı:Süreyya.

Şimdi bi kaynaşma yemeğimiydi ne?Bi sandalye boşta.

Yanındakiler:
"Süreyya'ya ayrıldı ,avukat Süreyya gelecek,amma geciktin be süreyya" falan diyolar.

Kim ki lan bu süreyya,avukatmışda,amma popüler baksana,ilik gibi hatundur heralde,sülün gibi boy,mini bi döpiyesle,bir karış topuklarla çakçakçak gelecek diye bekliyoruz merakla hatunu.

Gele gele 1.89luk 110 kilo irikıyım bi abi geldi be cevval!

Ama öyle tatlı bi muhabbeti var ki adamın,popüler olup beklendiği kadar vardı.Çok keyifli sohbet ettik.Amma velakin "süreyya" bozuyo işi be !
"Süro abi" diye kolayını bulmuşlar zaten,süro da özgüven 1500 :)))

D!mple Rock dedi ki...

bir de cnsel cazibelerini, olmayanlarınsa olanca çabalaryla olmayanı yaratmaya çalışanlar var. seninki yine iyimiş. sevmliliklerimiz bize alın dağıtın diye bahşedilmişse, kullanmayanın vay haline (:

tepe tepine hem de . ımmh.

Cevval Portakal: dedi ki...

@zehirliorumcek, evet abi aslında sizin asansör olayında da gerçekleşmiş bir erkek öngörüsü mevcut Dünya'da, belki de sadece bizim ırkımıza has bir durumdur bilmiyorum. Ama bir erkeğe henüz yüzünü görmediği bir bayandan bahsettiğin anda onu kafasında yukarıdaki örnek "kız fotoğrafı" olarak canlandırıyor. Genellikle şu oluyor.
A- Abi geçen aradım seni açmadın, Taksim'deydik biz de.
B- Kim kimdiniz ki Taksim'de
A- Abi işte ben, Berk, Ayça bi de Zeynep vardı, Nevizade yaptık.
B- Zeynep kim abi?
A- Bizim okuldan arkadaş, o da geldi.
B- Heee... (işte bu "heee" uzatılırken, Zeynep B kişisinin zihninde şu şekilde vücut buluyor. İmkansız, ama görene kadar veya biraz bilgi edinene kadar, B kişisinin kafasındaki Zeynep aynen linktekidir her zaman.)
Bu da sabaha karşı yakaladığım bir ayrıntı olarak tarihe geçiyor.

@fatih dayan, abi aslında itiraf edeyim, blogdan filan hiç haberin yok sanıyordum. Sesini duyurdun sevindirdin beni. İnternete girecek fazla vakit bulamıyorum bu aralar, ondan hikaye de yazamaz oldum. Haftada bir anca buraya bir şeyler yazıp kendimi tatmin ediyorum.
"botchat" de cidden absürdmüş bu arada.

@profesör, hocam aslında haklısın İsmet adında bir kadın oturuyordu yakın zamanda üst katımda. Ama işte bin İsmet'in biri bayandır, o da bizim apartmana denk gelmiştir. Öyle bir değerlendirme yapmıştım kafamda.

@3k, abi hastanede iki tip personel var gözlemlediğim kadarıyla 1- suratsız soğuk olanlar, 2- yardımsever sıcakkanlı olanlar. İkisinin ortası ile karşılaşmadım henüz hastanelerde.
Evet arkadaş zaten bir ara düşünmüş, "Lost sır perdesi diyorlardı, bu mu acaba sırrı, böyle ne olduğunu anlayamıyoruz da sır mı oluyor acaba..." filan diye düşünmüş. O da çok komik bir detaydır aslında bu olayda.

@biyo, ahahaha Süreyya büyüyüp serpildikçe, Süreyya ismini koyan ailesi de kahrolmuştur herhalde "lan bare cılız, geberik bir şey olaydı hiç gitmedi bu çocuğua bu isim" diye.
Gerçi böyle iri kıyım ve aynı zamanda pamuk gibi adamların girdikleri her ortamda aranan adam olma gibi bir özellikleri var. Lan amma genelleme yaptım hee, her yorumun sonunda insanları kategorize ettim. Şu an dank etti yapmıyorum! Yoktur iri kıyım pamuk gibi insanların öyle populeritesi filan.
Bu arada Biyocum, şimdi sen yorumu kapatmışsın biz sana yorum yazamıyoruz. Okuyoruz okuyoruz, kafamızda yorumluyoruz, kafamızdan çıkaramıyoruz. Öyle gidip geliyo yorum lobların arasında. Yapsan bir güzellik de, doluşsak yazıların altına. Pek bir hoş olur sanki. Hee biyocum bee... Bi hee de biyom bee...

@Kuzen, valla lazım oldukça kullanmalı sevimliliği. Klasik haline gelince hem fazla sallayan olmuyor, hem de ufak ufak maymuna çeviriyorlar adamı. Ondan iradeli kullanmalı bence. Simay gibisine de ters teper tabi o başka. :)

Not: Yorumun uzunluğundan korkan payına düşeni okuyup kalanları esgeçebilir.

D!mple Rock dedi ki...

uzun yorumda rekor denemelerim vardır benm. km blir kmler de onları es gecmekte.
(:

Adsız dedi ki...

Açık ve net söylüyorum keyifle okuduğum bir blog. İnan harikasın...

Ama itiraf edeyim... Yeni işe başladığım için uzun süredir seni ihmal ettim. Ama artık eski günlere döneceğiz inşallah...

devrim dedi ki...

bazılarımızın kendi ismiyle aynı isme sahip karşı cinsleriyle ilişki kurma gibi şansları (şanssızlıkları?) var bizim yopraklarda:)
yazıyı daha önce google reader'dan okumuştum; şimdi bir daha okudum keyifle... yani demek istiyorum ki, biraz uzun tutuyorsun bu aralar yazılar arası süreyi...
dev(!) çözünürlüklere yönelik "sınır ötesi" mesajların da pek komik olmuş bu arada:)

Cevval Portakal: dedi ki...

Eşiyle/sevgilisiyle/partneriyle aynı isme sahip olmak da cidden tuhaf bir durum olsa gerek. Yaşamam mümkün değil diye düşünüyorum ama olmaz olmaz bu Dünya'da. Bu arada,tam "araları çok uzun tutuyorsun yazmıyorsun" derken ben bir postu göndermek üzereydim galiba, tepki/yazı grafiğinin kırılma noktasını yakalamışım.

Hehe sınır ötesi mesajları büyük çoğunluk göremez ama gören de şaşırır gülümser diye düşündüm. Üşenmedim uğraştım, sonuç almak sevindirdi. :)