21 Kasım 2007

Kandırmayın milleti!

Dün korsana destek verirken elime Die Hard 4(Live Free or Die Hard) geçti. Baktım "türkçe dublaj" filan yazıyor üzerinde, tamam dedim bu orjinalinden kopya. Yoksa hiçbir filmi türkçe düblaj ile izlemem ben, sadece orjinalden kopya olduğunu anlamak için göz önüne aldığım bir özellik bu. Korsan piyasasında dikkatli olmazsanız, sinemadan çekilmiş vcd'nin gösterildiği televizyon ekranına webcam doğrultularak çekilmiş film satın almanız bile mümkün. Her neyse dün gece oturdum izledim filmi.
Bazı bölümlerde "yok artık ebesinin..." dedirtti haliyle. Die Hard serisi her zaman dedirtmiştir bunu, dedirtmezse sorun var demektir, ondan pek üzerinde durmadım. Sonuçta Die Hard serisiyle kuralları belirlenmiş bir aksiyon dünyası mevcut. Nasıl ki dolar üçlemesi "spaghetti western" adıyla geçer, Clint attığını vurur, "bi sittirgit" diyemezsiniz. Saçmalığı özümser izlersiniz. Spagetti westernin kendine özgü kanunları vardır. Die Hard serisi de artık bu hale gelmiş. Tamer Karadağlı bir jumbo jetin kanatlarının üzerinde ayakta durmaya çalışıp, ardından metrelerce aşağı düşüp, yara bere içinde espri yaparsa belki küfrü hakedebilir ama üzerine yağmur gibi top mermisi yağarken en fazla omzundan yaralanmayı düstur edinmiş Dedektif Mcclane için farklı şartlar söz konusu. Yoksa bir insanevladının, Mcclane kadar götünün üstüne düşmüşlüğü olsa felç geçirmemesi işten bile değil, ben de farkındayım.
Filmi fazla piç etmeden özetleyecek olursak; işte serinin her bölümünde olduğu gibi bir hasta ruh, Amerika'nın anasını zitmeye çalışıyor(keşke ziteydi demedim değil). Mcclane de gidip hareketin kralını yapıyor filan. Ancak bu sefer "old school cop" ünvanına erişmiş Bruce abimizin anlayamadığı şekilde sanal dünya üzerinden yapılan yapılıyor. Hasta ruh, FBI serverlarını çökertiyor, Amerika'yı birbirine katıyor. Tabi üs gibi kullandıkları bir mekanları var bu dengesiz ve kötü adamlardan oluşan ekibinin. Emrinde uçuk hackerlar var. Her şey bildiğimiz Die Hard tadında. Fakat benzer her filmde gördümü uyuz olduğum bir ayrıntı eksikliği de var. Hollywood hala insanların bilgisayar görmediğini filan düşünüyor olmalı ki bunu yapmaya devam ediyor.
Filmde sürekli klavye üzerinden halledilen işler mevcut, paso monitör geliyor ekrana. Sokaklardaki kameralara bağlanılıyor, dünyanın her tarafına müdahale edilebiliyor vs. Bu teknoloji boyutu insanları etkilesin diye öyle saçmalıklar sergilenmiş ki "lan bizim kullandığımız daktilo mu" diye düşünmemek elde değil. Her şey öyle bir alengirli hale getirilmiş ki. Seksenlerde tutuyordu, hani insanlar daha pek içli dışlı olmamış bu nesneyle, monitör altı yan kasa ile yapılanları teknolojinin son safhası olarak görüp. Mavi ekranda hesap bilgilerininin aktarımına şaşıp kalabiliyorlardı ama oha bea yavrum "Back to the Future"da "gelecek" diye tabir edilen yıllara vardık, kimi yiyonuz siz.
Hepimiz bilgisayar kullanıyoruz ama hiç böyle bir yere parola yazdıktan sonra "hijp hijp hijp hijp!" seslerini duyup ardından ekranı doldurmuş kırmızı yanıp sönen bir "ACCESS DENIED!" ibaresiyle karşılaşmamışızdır. Dosya transferi de bi o kadar tuhaf işleme koyulmakta. Böyle arka planda acaip acaip şemalar, üzerinde bir başka şimdiye kadar bilgisayar ekranında şahit olunmamış pencere, onun içinde yazılar hızla akıyor filan. Lan normalde orada işte grafik zenginliğinden nasibini Microsoft kurulduğundan beri alamamış bi sarı klasör var, içinden bi kağıt parçası çıkıp eğile büküle uçuyo sağ tarafa doğru, o kadar. Yapılan işlemi görsel ifade etmek için yeterlidir de bu tırt sarı klasörden fırlayan kağıt betimlemesi, fazlasına gerek yok. Ama adam bu işlemi bizim yaptığımız gibi gerçekleştiriyor olsa sanki FBI bilgilerini alamayacak. Lakayit görünecek, millet "sittir lan öyle mp3 indirir gibi FBI'dan bilgi mi araklanır" diyecek.
Bir de bu filmlerde, nasıl oluyorsa her işlem klavye üzerinden seri seri tuşlara basılarak hallediliyor, hacker olmanın birincil kuralı; mouse kullanmadan takata takata klavyeye abanarak bilgisayar kullanabilmek.

-Evet bay Jones gördüğünüz gibi teknolojinin dibine vurduk, her türlü fantastik araç gereç elinizin altında, sizi buraya getirmemizin amacı ise CIA dosyalarına söyleyeceğimiz kişilerin kimlik bilgilerini girmeniz. Böylelikle içeri sızmayı planlıyoruz.
-Abi tamam yaparız da şey dicektim, bu bilgisayayın mausu yok.
-Lütfen dışarı çıkın bay Jones demek ki aradığımız kişi siz değilsiniz. Takılberi sen klavyenin tuşlarına sanki bir şey yapıyormuş gibi rasgele basmaya devam et. Ben sadece klavyenin tuşlarına umarsızca yüklenerek işimizi halledecek birini bulup geliyorum şimdi.
-Abi maus getirin yapıyım hemen, iki dakkalık iş yani.
-La yörrrüüüüü!
Filmde bir de Bruce abimize eşlik eden hacker genç var, dedektifin aklının zerre yetmediği bu konularda ona yardımcı oluyor. Bu genç kişi çantasında bir hede taşıyarak, her türlü servera filan akın etmekte. Bu cihaz da bildiğimiz USB girişi ile bağlanıyor makinelere. Ancak bağlandığı makinelerin USB girişlerine hasta oldum. Önce saydam bir kapak kaldırılıyor böyle üzerinde ışıklar var, makinenin hertarafı ışıl ışıl zaten. Oradan "ahanda sisteme girdim" nidalarıyla her bir şey hallediliyor. Bizim de var elimizde USB girişine takılası cihazlarımız, hiç öyle bir görüntü elde edemedim. Benim kasanın arkası duvara dayalı mesela, toz birikmiş orada hep, kasayı ileri çekiyorum arkasına eğilip bağlıyorum USB'yi, masanın ayağına gazete kağıdı sıkıştırmak gibi bir şey yani bu benim için.
Star Trek'de sürekli düğmeleri kurcalayan adamları filan yedik zamanında o tamam. Hafif meşrep diyaloglara girmekten çekinmeyen kadın sesli bilgisayarları da yedik ama yuh artık yaa 2008'e ramak kalmış, nedir lan bu Hollywood'dan çektiğimiz.

Cevval diyor ki:

"Hell's Angels 69" filmini bul, bana getir!
Hollywood'dan tiksin!
Bollywood'dan daha fazla tiksin!
Korsana destek ver!

1 ötmük:

Seval dedi ki...

merhaba:)