31 Mayıs 2008

Rahat bırakın lan kabilemi!

Evrim teorisi var bildin? Eee bil lan onu da artık. Çok seviyorum ben bu evrim muhabbetlerini, sürekli bir saçma atışma var ya, dindar ve bilimsel çevreler arasında. Çok eğlendiriyor beni, saçma, şu nedenle saçma, sürekli bir farklı dilden konuşma inatı var ona hastayım işte. Hani biz de ilahiyatçı veya genetik mühendisi değiliz(aranızda varsa bilemem), iki alana da anca yüzeysel yaklaşabiliyoruz ama yine de farklı dillerden konuştuklarını anlamak zor değil.
Sana dna sarmallarından bahseden, mikroskobik vakaların incelemesini referans alarak konuşan bir adama "sen atalarının maymun olmasını kendine yedirebiliyor musun?" da denmez ki be kardeşim. Tabi tersi düşünüldüğünde; atalarının, gözle görülemez sınırsız güçte bir varlığın onlara meyvesini yemesini yasakladığı bir ağaçtan elma yedikleri için Dünya'ya gönderilmiş olduğunu, içinde gökten indiği yazdığı için gökten inmiş olduğuna inandığı bir kitapta okuduğundan dolayı inanan birini, dna sarmalları ve milyonlarca yıllık fosillerle ikna etmeye çalışmak niye. Birinin birini bu konuda ikna etmesi kadar mucizevi bir şey olamaz herhalde.
Tabi bu kadar tarafsız olunamaz, bana soracak olursan "sen ne ayaksın yavrum, hakemlik mi yapacan aklın sıra?" diye, ben maymun derim. Herkesin de kendi mantığıdır, düşünce yapısıdır, kimse kimseyi ikna etmek zorunda değil haliyle.
Lan zaten öğrenicez de ne olacak, çok tuhafız he cidden, yaşıyoruz işte bir şekilde. Sürekli bir merak var ya ortada, -3 bin ışık yılı uzaktaki Topolo yıldızı galiba patladı, ama ışığı bile 3000 senede anca geliyor, ondan kesin bir şey söyleyemeyeceğim... Sen emin olsan da ben kaale almam zaten o yıldızı, hee gelir çarpar beraberinde bizi de götürür, o başka. Mars'a robot gönderdi mesela adamlar, taşı maşı inceliyor. Uzaylı görmedikçe şaşırmam ben, o değişik çünkü, görülmesi zor, senin benim gibi ama farklı gezegenden, yerine göre fantastik yetenekleri filan var, olmasa bile ilginç yani yeşildir bir şeydir ne bileyim. Biz hala japon turistlerin çocuksu tavırlarına şaşırıyoruz, uzaylı görsek manyak oluruz. Yoksa; Mars'ta su bulduk, balık var mı, yok. Taşıma suyuyla dünya döner mi, o da yok. Eee içsen içilmez n'apayım ben Mars'taki suyu, plaj açıp apaçileri mi göndericez Mars'a.
Aslında öyle olsa güzel olur he, yok edilmesi gereken çok insan var yok edemiyoruz, daha bugün okudum, yok edeceksin bu adamı dedim, sonra düşündüm insan sırf balta diye öldürülmez ki, ayıp lan. Halbuki böyle olsa, göndersen başka gezegene. Tık tık bir gecede ayıklayacaksın bunları, bindireceksin mekiklere, kuyruklu yıldız gibi fijjtt diye arkasında iz bıraka bıraka uçacak gidecek adamlar. NASA'nın dolarları işe yarasın bare. Tüm zararlıları böyle şutlasak, ormana gitmeme de gerek kalmaz, Dünya ormana döner direkt.
Orman dedim aklıma geldi... Konudan konuya da böyle atlanır mı lan bu ne! Yazacak bir şey bulamıyorum diye diye başladım, aslında ne kadar çok şey bulmuşum şimdi farkediyorum.
Neyse, orman: Survival International adlı sivil toplum kuruluşuna bağlı bir ekip, Amazon'da dünyadan habersiz yaşayan kabile bulmuş, fotoğraflarını bile çekmişler. İtoğlu itler! Ben Survival International adlı sivil toplum kuruluşunun da, ekibinin de, o fotoğrafları çeken fotoğrafçının da komple züryetniskim! Ne yaptı bu adamlar? Daha önce kimsenin bulamadığı kabilenin fotoğraflarını çekti, sattı bunları National Geographic'e, gazetelere, koydu parayı hemi. Bize kadar ulaştırdılar yani kimsenin henüz görememiş olduğu kabilenin fotoğraflarını. Lan derdin araştırmaysa kendi merakını gider, gördün söyleme bare millete. Senin yüzünden bir kabile dolusu şu vakite kadar pırıl pırıl yaşamış adamın hayatı mahvoldu, dünyanın en mutlu insanlarıydı lan onlar it! Göt! Ayı mısın sen, sırf fotoğraftan kaldıracam binlerce doları diye bitirdin adamları. Benim şurada yapmak isteyip de yapamadığımı adamlar yüzyıllardır gerçekleştiriyormuş işte. Ormanın ortasında ilkel ilkel yaşıyorlarmış dünyadan habersiz. Yazık değil mi lan. Çok üzüldüm ben var ya, böyle adilik görmedim duymadım şu vakte kadar, bu derece duyarsızlığa tanık olmadım. İçim acıdı lan resmen, ok atmış adamlar bunların helikopterine tutturamamış, yıldırım düşeydi keşke o helikopterin üzerine. Gözlerim doldu yazarken var ya o derece üzüldüm ben bu habere.

Cevval diyor ki:
Dünyadan habersiz kabile bulursan çaktırma!
Kendi teorine kendin inan, milleti kastırma!
Survival International helikopteri görürsen ok at!

19 ötmük:

Zeugma dedi ki...

Çok güzeldi yinee!!Gülerken yerlerde süründüm Cevval :D Hani baltaları ayıklayıp mekiklerle Mars'a gönderme fikri.. Şahaneymiş ya,süpeer :DD Mümkün olduğunca uzağa gitsinler,hayat var nasıl olsa ama dimi?Sen merhametli çocuksundur.Ceza taraftarı olamazsın.Her iki taraf için de en iyisi bu olurdu cidden..
Geçen yorumumda Tarzan hayatı yaşayan ünlülerden bahsetmiştim ya,işte onlara da gazeteciler ve TV programcıları hiç rahat vermemişlerdi.Zavallıların hiç memnun olmadıkları her hallerinden belliydi.İki kelime haricinde ne röportaj verdiler ne de dönmek istiyorlardı.
Yazının sonu hüzünlü olmuş Cevvalcim.Velhasıl hiçbir yerde ne huzur var ne özgürlük.Mars'a kaçsak bile birileri çıkar uğruna gelip bulacak,rahatımızı kaçıraklar.Belli oldu :(

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

Eeee demokrasi, medeniyet,uygarlık ve modernizm götürecek yer arıyor adamlar Cevval :)) Mars olmadı mı, dünyadan habersiz kabilelere git ya da ne bileyim hiç olmadı ilkel bulduğun başka ülkelere git. Adamlar dünya gönüllüsü :) İnsanları bilgilendirmek ve uygarlaştırmak istiyorlar :) Yakında köklerini kazırlar o garibanların. Ya da bir kaç salak gider radyo, cep telefonu falan gösterir kabile yerlilerine adamların korkudan ödlerini patlatırlar, dayarlar kamerayı suratlarına ekranları başında bir sürü dangalak da onlara güler. Al işte modern dünya, modern ve adi dünya...

Adsız dedi ki...

Cevvalim,bence bu yazıda 3 taraflı bir madalyon var;

1-Senin görüşşerine aynen katılıyor ve o helikopteri görürüm diye yanımda sapanla bir avuç taş taşıyorum.

2-Aslında o insanlar,dünyanın onca güzel şeyinden mahrum kalıp gideceklerdi.Onların bu dünyayı ve güzelliklerini tanımadan gitmeleri haksızlık olurdu.

3-Bu kabile,teknolojiyi,dünyanın eşsiz güzellikleri görecek,şehirlerde yaşayacak yada adibas,noke giyecekler üzerlerine,daha sonra para,hırs,kin nefret vs vs...En sonunda çıldırıp ormana kaçmak isteyecekler.Sıfıra sıfır elde var sıfır!

Buyruklara tamemen uyulur.Eyvallah!

Adsız dedi ki...

herzamanki gibi guzel bir yazi yazmissiniz cevval bey. biraz bencilce olacak ama mazur görun msn adresiniz varmi? varsa yazin buraya ekleyeyim. size sormam gereken bir kac sual var, olmuyor böyle blog vesilesiyle..

Adsız dedi ki...

peki cevval bey , dreamweaver de bir tasarim yapsam blogspota ekleyebilirmiyim o tasarimi? destekliyormu blogger dreamweaver tarzi programlari? bu sorumu nolur yanitlayin

Cevval Portakal: dedi ki...

@kasımpatım, Mars'a gidiş dönüş 22 ay, hani konaklamayı filan da eklesek hayli uzun sürer. Maksimum refah, misss.
Evet öyle bir iki röportaj ben de izlemiştim galiba, gerçi maymunluğa vurmuşlardı onlarda işi, hani sırf iş olsun diye böyle bir ormanda yaşayan adamla röportajı durumu vardı.
Öyle bir durumda Saadettin Teksoy düşse peşime, çok kötü saldırırım ben ona bir orman adamı olarak, ilkelliğimi hissettiririm yani taşlı sopalı.

@aydan atlayan kedi, ben böyle bir vicdansızlığın gönülden yapılacağına inanamıyorum, olmaz olsun öyle gönüllü. Önce evcilleştirirler adamları, akabinde turiste açarlar, hamburgerle beslerler hepsini, aynen dediğin gibi uygarlık ayağına iyice maymun ederler, kabilenin şefi biraz ileri görüşlü bir adamsa mücadeleyi bırakmaz bıktırana kadar oklarla, taşlarla, sopalarla... Kendilerini koyvermesinler, uyansınlar duruma, mücadele etsinler diye de dualar etmekteyim netekim.

@zehirliörümcek, evet hocam süreç dediğin gibi, bunların torunlarının torunları çıldırıp ormana kaçmak isteyecekler de kaçacak orman bulamayacaklar işte. Yoksa geri dönülebilir bir yol olsa problem değil.
Lan ben de mi böyle bir kabile torunuyum acaba. Bir araştırmalı aslında, ne biliyim belki de 8 kuşak öncem böyle ilkel kabileydi, sonra buldular medeniyete kattılar bunları, oradan oraya göç filan derken İstanbul'a kadar... Oradan mı geliyor bende ki bu özlem anlamadım ki. Hocam yorumu sana yapıyorduk, kendi kendime konuşur oldum bir anda, kusura bakma. Olabilir ama hee, atalarım yamyamsa acaip gurur duyarım.

@akçe, ekledim ki ben emeseni, gönderirim oradan modifiye amaçlı kodları. Dreamweaver ile bir tasarım yapsan olur mu, blogger ne kadarına izin veriyor bilmiyorum lakin Dreamweaver ile sıfırdan blog tasarımı yapmak da öyle her yiğitin harcı olmasa gerek. Hani kurcalaya kurcalaya bazı şeyler öğreniliyor ama o kadarı da zor yani.

Adsız dedi ki...

benim amacim minima template i uzerinde dreamweaver da oynamak iste menuler olsun falan filan ondan sonra oynayip bittikten sonra onun kodlarini blogger paneline copy paste yapmayi dusunmustum. neyse msn e eklersen ip_mcqeey@hotmail.com adresim. yardimlarini esirgeme bizden :)

Adsız dedi ki...

eklemissin yeni gördum pardon

Adsız dedi ki...

O kabile gibi zamansız yaşamak isterdim..

My little Montenegro dedi ki...

ve ebesiz :D...Kabileye ötmük şeyederken içimden geldi de yazdım Ebesi güzel demesinler bana marsa giderim çimmeye

enn pasta dedi ki...

Bayağı bir güldük evde eşimle...
Ama ,kabilenin keşfini hiç bu açıdan düşünmemiştim.Çok da mantıklı buldum .Bizim ülkemizde de var böyle kabileler de,bizimkiler kendi kendilerini keşfettirip haldır haldır akmayı seviyorlar medeniyete...

Adsız dedi ki...

Ben böyle orjinal bir yazı tarzı görmedim. Yine kıdın geçirdin ve düşündürdün.

Ayrıca kabileye çok üzüldüm. Artık o kabileye turistler de gelir, adamların tüm mahremiyetininin içine ederler...

Adsız dedi ki...

Ben şu doğal yaşamak, atalar gibi pırıl pırıl yaşamak olayını kabul etmiyorum. Evet teknolojinin içine sıkışmış insanlar için çekici ve romantik geliyor. Herkes katılıyor gibi görünüyor, senin de gözlerin dolmuş ama bir de gerçekler var. O ilkel kabilede ortalama ömrün 25-30 sene olması, günümüzde bir kutu antibiyotikle iyileşen hastalıklardan kıvranarak can verilmesi, doğan 3 bebekten birisinin 1 yaşını görememesi, hayatın bir numaralı amacaının yaşamak için yemek bulmak olması gibi şeyler.

Evet özlemlerimiz var. İçinde yaşadığımız dünya, kurulu düzen, kapana kısılmışlık hissimiz bizi yaralı hayvalara çeviriyor. Ama yine de çözüm kaçıp mağaralarda saklanmak değil, kulağa ne kadar hoş ve romantik gelse de.

Cevval Portakal: dedi ki...

@buzcevheri, kesinlikle katılıyorum, seçim şansı sunulsa düşünmeden kabileyi seçerdim.

@agnus dei, demezler demezler, bu blogu ziyaret edenleri özenle seçiyoruz biz, öyle uyumlu bir topluluğuz ki kimse kimseyle huzursuzluk çıkarmıyor. Ebeler kutsaldır.
(valla ben ebe ve kabileyi ilişkilendiremedim itiraf edeyim bare :)

@evren, okuyanı gülümsetebiliyorsam ne mutlu bana efendim. O medeniyete akın edenler neleri arkalarında bıraktıklarını henüz farkedemediler, zamanı gelince de geç olacak.

@cemali, çok teşekkür ederim. Bitti o kabile bitti, bak aklıma geldi gözlerim doldu yine.

@beyaztavsan, böyle ilkel bir hayat tabi ki medeniyetin göbeğindeki kadar rahat değil. Ancak şöyle bir orana vuracak olursak; Dünya'da aids veya hepatif gibi hastalıklardan ölenleri, savaşlarda ölenleri, trafik kazaları, iş kazaları, görünmez kazalar vesaire vesaire... Hepsini katıp bir ortalama hayat süresi çıkarsak, kabile ortalamasından çok farklı bir şey elde edemeyiz bence. Kendimden örnek vereyim, ben annemi 40 yaşında kaybettim, medeniyet içerisinde ölmek inandığımız kadar güç değil.
Hatta şöyle de yapabiliriz; en medeni ülkelerin sömürdüğü ülkelerde ölen insanların gasp edilmiş yıllarını, bu medeni insanlardan düşersek daha beter bir sonuç bile çıkabilir.
Tabi hepsinin yanısıra içine sindiremediğin bir düzende yaşamanın katlanılmazlığı da var. Şahsen, 70 yıllık ömrünün %70'ini aynı sıkıcı işi yapıp, birilerine hizmet edip geçirerek ölmektense, 30 yıl ilkel özgür bir hayat sürmeyi tercih ederim.
Bu arada hayatın bir numaralı amacı her zaman yaşamak için yemek bulmak. Dolaylı yoldan hala yaptığımız bu, yiyebilmek için önce birilerine hizmet edip resimli kağıtlar almamız gerekiyor o kadar, ikincil ihtiyaçlarımızın hepsi oyalanabilmek için uydurulanlar; telefon, araba, ev dekorasyonu, televizyon, nutella... İnan yemeği kendin bulup yemek bundan daha az zahmetli, denedim biliyorum.

Benim düşünceme göre dünya her zaman bir dengede, aynı karma gibi. Bir pasta var ve bu pastanın büyüklüğü en başından beri aynı. Medeniyetin kuruluş amacı da pastadan daha büyük dilimler elde edebilmek, tabi bunu yaparken başkasının payını almak zorundasınız.
Medeniyetin tüm işleyiş esası buna dayalı, sürekli bir dilim savaşı var kendi içinde bile.
İşte bu yüzden hayat daima zorlaşıyor, medeniyet büyüdükçe payımıza düşen dilimler küçülüyor, dilimler küçüldükçe yaşamak için daha fazlasını ele geçirmek gerekiyor, ancak bu döngünün sonsuza kadar sürmesi imkansız. Bir yerde zor diye nitelediğimiz ilkel hayattan çok daha zorlaşacak medeniyet içerisinde yaşamak. Benim fikrimce o noktada bir yerlerdeyiz zaten.
Hiç medenileşmediğin takdirde ise böyle bir döngü söz konusu değil, herkesin payı her zaman eşit. İnsan ömrü belki de kısa olmalı, insanlar belki bu kadar hızlı çoğalmamalı ki pasta herkese yetebilsin.

Deli Profesör dedi ki...

Çevreciyiz ayağı çeken adamlar,para edecek bişey olduğundan,yaptıkları işin etik yanını düşünmeden doğrudan kendi çıkarlarına olan yapıyorlar.Şerrefsiz köpekler.Şimdi o fotoğrafları satanlar yüzünden rahat bırakmazlar o adamları.Hatta Ermenistan-Türkiye Dünya Kupası eleme maçında iki tribünün arasına koyarlar,adamlar doğduklarına pişman olur.Gerçi ordan cesetleri çıkar :D

Cevval Portakal: dedi ki...

O adamları pisuarla lavabo arasına duvar diye bile dizebilirler hocam. Hani orada heliopterin pervanesine katıp rendeleseler adamları daha hayırlı bir iş olurmuş.

Bu arada bir önceki yorumumda yüzeysel bir dille kısaca anlattıklarım üzerine geniş bilgi edinmek isteyenler(onu bile okumuş olanı alnından öperim) şu kaynağa göz gezdirebilirler.

Geyik Mühendisi dedi ki...

kabile değil de evrim kısmı ilgimi çekti benim de :D genetik okuduğumdan dolayı evrimle iç içeyiz, yakında insan ırkını açıcaz biz bölüm olarak evrim geçire geçire...

Evrim ile ilgili hiç komik anım olmadı fakat. derste hep biri çıkacak evrim anlatan hocaya bi sittir çekicek; sonra sınıfta kargaşa ortamı doğacak, evrime inanmayanlar "pis kafirler" diye bağıracak, evrimciler "pis yobazlar" şeklinde bağıracak diye bekledim. ben de aradan sıvışacaktım. ders kaynamış olacaktı. ama gel gör ki herkes paşa paşa dinledi hep dersleri. benim de bu ümitlerim suya düştü. Bu yüzden evrim teorisi bana istediğimi veremedi şimdiye kadar. Eğer bir gün sıkıcı bir biyoloji dersinin kaynamasına vesile olursa o zaman sempati duymaya başlarım.

Evet bilimci değil; çıkarcıyım. benden genetikçi olmaz :D

Adsız dedi ki...

Tekrar merhaba,

Öncelikle cevabını okuduktan sonra çok etkilendim. Ayırdığın zaman ve okuruna verdiğin değer üst seviyede. Hatta feyz aldım, kendi blogumda da daha 'interaktif' olmaya başladım.

Bununla beraber, söylediklerinin çoğuna hala katılmıyorum. Bu sefer biraz da istatistikle geldim :)

Steven Pinker'in şurada çok güzel bir konuşması var: ted.com/index.php/talks/view/id/163 . Orada bir minik istatistik şunu diyor. Amazon'da şu anda en savaşçı bilinen kabilede, erkeklerin %60'ı başka bir erkeğin elinde can veriyor. Diğer daha barışçı kabilelerde de durum çok parlak değil.

Fakat dünyada son yüzyıla bakınca, 1. ve 2. dünya savaşları da dahil, bir erkek ölüm sebeplerinden sadece %1 civarı cinayet.

Benim söylediğim, ilkel kabilelerde hayatın güllük gülistanlık olmadığı. Sürekli şiddet, ölüm korkusu, 'dişiler' için rekabet, yemek için rekabet, liderlik için rekabet olduğu. Sanıyormusun ki ilkel kabile seni tek başına bırakacak ? Ya şefin istediğini yapacaksın, ya da sopa yiyecek veya öldürüleceksin. Bu hep böyle olmuş. İnsanlar (egemen olmayan tayfa) şimdilerde birazcık özgürleştiyse, en azından Romanın köle çukurlarında değilsek bu gelişimin ve teknolojinin nimetidir. Bugünün gözlükleriyle geçmişe bakarsan yanılırsın. Konuşmayı bile beceremeyen insanları kendi standartlarımıza göre tartarsak yanılırız.

Zamanının %70'ini sevmediğin bir işte harcamak zorunda değilsin. Kimse sana plazma al, 1000$ cep telefonu al demiyor. Basit ve kendine yeterli yaşamak iyi bir şey ama bunu Amazon kabilesinde yapmak sadece pembe bir hayal bence.

Elindeki her şeyi sat-sav, git Anadolunun bir köyüne yerleş. Garanti veriyorum kendine yetecek bir tarla parası bulursun. Eğer entellektüel olarak kendini yokedip, hayvansal güdülerinle yaşamak istiyorsan bu yol herzaman açık.

Pastanın da sabit olduğuna inanmıyorum. Eskiden öküzle eşekle tarla sürerken şimdi traktörle, damla sulamayla aynı işi 100 kat verimli yapıyoruz. Evet hormonlu, bilmemneli, bir çok saçma sapan hata yapıldı, insan hayatı bazen hiçe sayıldı, ve bunları savunmuyorum. Ama bakarsan pasta büyüdü. Daha çok insana daha uzun yaşam olanağımız var artık. Pastanın sabit olması ve herkesin bundan pay kapmaya çalışması saçma bir kapitalist bakış açısı bence. Pastayı büyütmek veya küçültmek elimizde. Sadece dilim kapmaya çalışınca elbet başkasının diliminden ısırman gerekir.

Teknolojiyle neler yapıldığını görüp kötülemek bence kolaya kaçmak. Atom bombası da nükleer fiziğin konusu, röntgen cihazı da.

Amazonun Jhearo kabilesiyle şimdiki hayatımı karşılaştırınca, kafama gece taş balta yemektense hayatın anlamını sorgulayıp gerileyim daha iyi...diyorum :)

Tabi ben bunları kendim için söylüyorum, senin düşünce ve kararlarına karışma hakkım yok. Konu çok güzel olduğu için böyle bir taşkınlık oldu içimde. İyi bloglamalar.

Cevval Portakal: dedi ki...

Mümkün olduğunca hiçbir yorumu cevapsız bırakmamaya çalışıyorum, teşekkür ederim.
Şimdi gelelim ana maddemize: Bu konuları araştıran tek insan Steven Pinker değil elbette. Ayriyetten konuşmayı dinledim, Pinker'ın medeniyet ve ilkellik tanımı, primitivizm fikrinde yapılan ile tam olarak uyuşmuyor.
Primitivizmde şöyle bir uygarlık tanımı yer alır; uygar toplum, tarım ile başlamıştır. Çünkü tarım toprağı sahiplenmeyi ve iş bölümünü gerektirir. Tarih boyunca yaşanmış tüm toprak kavgalarının, fetih hareketlerinin başlangıcı tarım ile sağlanmıştır. Doğru mu, evet aynen öyle. Zira bir bölgenin belirli bir topluluk tarafından savunulması, o topluluğun bütünleşmesi, üzerinde yaşadıkları toprakta savunmaları gereken bir değer bulunmasını gerektirir. Aksi takdirde bu tip bir kolonileşme mantıksız olacaktır. Madenin değer kazanması bundan çok daha sonralara denk gelir, elimizde en başında sadece tarım var.
Buradan yola çıkar isek, "ilkel" olarak adlandırdığımız ve savunduğum hayatın avcılık ve toplayıcılık(hunter-gatherer) ile işlemesi gerekir. Yani diyorum ki; Amazon'da veya başka bir bölgede yaşayan topluluk, eğer ki toprağı sahipleniyor ve tarım ile uğraşıyorsa o kabile ne kadar günümüzün teknolojisinden, gelişmişliğinden mahrum da olsa ufak çaplı bir uygarlık meydana getirmiş demektir. Çünkü bir bölgede yerleşmiştir. Böyle az gelişmiş bir medeniyetin de "savaşçı" olması kaçınılmaz. Ancak dediğim gibi onlar "ilkel" değil, artık bir medeniyettir, "savaş" da medeniyet ile birlikte gelir.
Henüz tarımın bulunmadığı, gerçek ilkel hayatın mevcut olduğu peleolitik dönemden kalma sanat eserlerinin hiçbirinde ise bir şiddet temsiline rastlanmaz. Dikkatini çekerim vahşi maymun adamlardan değil, homo-sapiens'den söz ediyoruz.
Şurada paleolitik sanat eserlerinden oluşan, gayet geniş bir arşiv var, gerçekten de birbirinin kafasına odun indiren hiçbir mağara adamı temsili bulunmamakta.
Şiddetin insan hayatına girmesi ise neolitik döneme, yani tarımın yaygınlaştığı ve bu şekilde medeniyetin ilk adımlarının atıldığı çağlara denk gelir. Verimli topraklar savunma gerektirir, aynı zamanda tarım ile birlikte kölelik sistemi doğmuştur, yani Roma'nın köle çukurlarında olabilmek için önce medeniyet içerisinde yer almamız gerekli.
Raymond Dart'ın geçersiz sayılmış killer ape teorisi bile neolitik dönemin başlarını esas alır.
Medeniyet öncesinde erkeğin kadına yaptırımı diye bir şey de söz konusu olmamıştır, zira avcı-toplayıcı yaşayış biçiminde kadının yetersizliği diye bir durum mevcut değildir, kadını saçından tutup mağarasına sürükleyen adam sadece karikatürlerde gerçek yani. Medeniyet ve tarım ile birlikte iş bölümü yapılmış, kadının yetersizliği ve erkek karşısındaki acizliği düşüncesi bu şekilde yerleşmiştir, yani anlayacağın, "ikinci sınıf insan olarak kadın", "işçi kadın" ve "tecavüz" de medeniyetin ürünü. İlkel toplumda ise dişi için rekabet bulunmaz, çünkü "dişi" kaba kuvvetle elde edilebilen aciz bir varlık hiç olmamıştır.
Bahsettiğimiz, gerçek ilkel kabilede şefin istediğini yapmak veya kabileden sopa yemek diye bir şeyin de gerçekleşmesi imkansızdır. Zira öncelikle işleri yönetecek bir şef bulunmaz, çünkü el birliğiyle yapılan bir iş yoktur. Herkes kendi derdinden sorumludur, yani içinde bulunulan topluluğa karşı bir sorumluluk taşınmaz. "liderlik" de "iş"in bir rituele dönüştürüldüğü medeniyetin getirisidir, "iş" olmadıktan sonra ortada bir lidere, bir yönlendiriciye de ihtiyaç duyulmaz. Böyle bir ilkel hayatta, topluluğun bir arada bulunma amacı; sadece doğanın vahşi güçlerine karşı koyabilme kaygısıdır. Tek başına insan doğada basit bir av olur.
Benim bahsettiğim ve kaybına üzüldüğüm ilkel hayat biçimi aynen böyle.
Pastaya gelecek olursak, bence boyutu asla değişmiyor, pastayı şimdiki zamanla düşünme, tüm zamanlara yay. Bu enerji kanunu, bir taraftan giren diğer taraftan çıkmak zorunda, tabi diğer taraftan çıkan her zaman giren kadar işe yarar olmak zorunda değil. Kullanılabilir tüm somutluk enerji kanununa uymak zorundadır.
Biz pastayı büyütmedik sadece sonradan yememiz gereken bölümünü maymun iştahımızla tükettik. Bol bol yedik.(bu da benim Hungry-Ape teorim) Tüm kaynakları arsızca tükettik, sonradan harcanacak bir şey bırakmadık. Bunu da doğanın kanunlarını hiçe sayarak yaptık, (tarım da doğanın kanunlarına terstir) denklemin diğer tarafından çıkanlar bu yüzden işe yaramaz oldu. Ekolojik sorunlar bunun en somut göstergesidir kanımca. Pasta yine aynı pasta, azar azar yememiz veya hepsini birden yutmamız arasında bir fark yok. Bana sorarsan madem yiyip bitirecektik, azar azar yemek daha akıllıca olurdu.
Anadolu'da tarla alıp, öküz sürmenin bahsettiğim ilkel hayatla bir olmadığını anlatabilmişimdir umarım.
Bu arada ekleyeyim benim derdim, basit yaşayabilmek değil. Ben, seçme hakkı tanınmadan kabul etmiş olduğum yapay kurallar doğrultusunda yaşıyor olmaktan rahatsızım. Tüm medeni düzen hem insanlık için bir çıkmaz, hem de benim gibi bazı şeyleri en başından öğreniyormuş gibi düşünmeyi seven biri için çok rahatsız edici.
Teknoloji'nin getirilerini, götürüleriyle karşılaştırmak bile istemiyorum. Zira ben şu kadar satır boyunca sadece medeniyete geçişin götürülerini yazdım.
Bu da herhalde şimdiye kadar yazmış olduğum bir çok posttan daha uzun bir yorum olarak tarihe geçer. Cidden açıldıkça açılmışım, başa döneyim bir imlayı kontrol edeyim dedim, skrolu çevirmekten parmağım nasır tuttu. Off ki ne off, n'aapmışım ben gece gece. :S